artık bir önemi kalmadı

8 3 0
                                    

Özgür olanca gerginliği ile bar tezgahını siliyordu. Henüz bar dolmaya başlamamıştı. Afra da bir masada oturmuş, barın dolmasını bekliyordu. Abisine kaçamak bakışlar atıyordu. Gergin olduğunu fark ediyordu. Sonunda ayağa kalktı ve bar tezgahına doğru ilerledi.

"Bu kadar gerilme. O kaptandan bir bok olmaz.".

Özgür kısa bir an duraksadı. Ardından gözlerini devirdi. "Gerildiğimi kim söyledi? Sen kendi işine bak."

Afra bir süre bekledi. Ardından alayla güldü. "Unutma ki istediğin an bütün hepsine son verebilirsin. Biz bu işte olmak zorunda değiliz."

Özgür başını sallayarak onayladı.

Afra devam etti. "Leyla'yı severim ama sen benim abimsin. Zarar görmeni istemem. Hele ki sadece Leyla için bu işe girersen..."

Özgür kardeşinin lafını böldü. "Sadece onun için değil. Tamam. Seninkiler geliyor." Kapıdan giren iki kişiyi işaret etti başıyla.

***

Ülkü olayı özetlemiş, Ozan'ın sözlü tepkisinden çok davranışlarına dikkat ediyordu. Geldiklerinden beri öyle gergindi ki kendini suçlu hissettiği çok belli oluyordu. Leyla ise onun hissettiklerini farkında, kayıtsız bir hevesle olanlar hakkında yorum yapıyordu. Ülkü, bunun Leyla'ya özgü bir intikam şekli olduğunu düşündü.

Ozan ellerini ovuşturdu. "Ben varım." dedi.

Ülkü gülümsedi. Ozan, geçmişte hatalar yapmış olabilirdi. Şimdi de yapabilirdi. Ama ne olursa olsun, çok kurnaz biriydi ve bir savaşta onların yanında olması baştan bir avantajdı.

Leyla "Tamam, sonra söylediğimiz bara gelirsin o zaman." dedi ve ayağa kalktı. Kayık hala kıyıdaydı ve bağlıydı.

Ozan "İsterseniz biraz dolaşabiliriz." dedi kayığı ve sakin denizi göstererek.

Leyla hiç düşünmedi. "Yok. Herkes işine baksın.". Hızlıca kayıktan indi.

Ülkü de arkasından indi. İlerlemeye başladılar. İkisi de Ozan'ın arkalarından baktığını bildiklerinden arkalarına bakmıyor, doğruca ileriye bakıyordu. Epey uzaklaştıklarında ikisi de yine arkalarına bakmadan, birbirlerine baktılar.

Ülkü endişeliydi. "Nasılsın?" diye sordu.

Leyla omuz silkti. "Nasıl olunursa."

***

Afra elinde viski bardağı, kendi kendine kahkaha atarak yanında duran adamın omzuna dokundu. Adam, sohbetini yarıda kesti ve omzundaki elin sahibine döndü.

Afra elini çekti. "Affedersiniz. Dengemi sağlayamadım. Rahatsız mı ettim?".

Adam Afra'nın elini tuttu. "Sorun değil. Yardım etmemi ister misiniz?".

Afra gülümsedi. Viski bardağını diğer adama doğru uzattı. "Siz de şunu tutarsanız, ayakkabımın kemerini düzelteyim.".

Viski bardağı el değiştirince Afra yavaşça ayakkabısına eğildi. O anda elini tutan adam da eğildi.

"İzin verirseniz, ben yapayım.".

Afra'nın yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Memnuniyetle.". Tekrar ayağa kalktı ve sağ ayağını adama uzattı. Adam ayakkabının kemerini düzeltirken Afra da kendini tanıttı.

"Adım Lara. Bu saatte buraya gelecek ne derdiniz vardı beyler?".

Viskiyi tutan adam gülümsedi.

"Birkaç önemli görüşme için hazırlanıyoruz diyelim.".

Afra gülümseyerek başını salladı. Erkeklerin kendilerini bu denli önemli görmeleri onu hep güldürürdü.

Ayakkabının kemeriyle işi biten adam da şimdi ayağa kalkmıştı. Elini Afra'ya uzattı.

"Memnun oldum Lara. Ben Buğra.".

"Ben de Gökhan.".

Afra, ikisinin de elini sıktı. Kolunda asılı duran çantasını ikisinin ortasından uzanarak bar tezgahına bıraktı.

"Neymiş o önemli görüşmeler?" diye sordu.

İki adam birbirlerine baktı. Afra gülmeye başladı. "Şaka ediyordum. Ben ne anlarım?"

Adamlar da tedirgince gülümsedi. Afra ikisinin arasında kendine bir yer buldu. Bu sırada abisinin gözlerini üzerinde hissediyordu.

***

Hizmetçilerin fısıltılarını duyuyordu. Tahtında oturmuş, duyduklarını hazmetmeye, oturduğu yerden görüş alanına giren gökyüzüne acısını koyvermeye çalışıyordu.

Herkül, bugün kahramanlığı için kendisine sunulan bir soylu ile evleniyordu.

Nemesis derin bir nefes aldı. Çok uzaklarda sürgünde olan kuzenini görse ve kalbini ona açsa iyi olacaktı. Ayağa kalktı. Görevlilere haber vermeden salondan çıktı. Kendini yorgun hissediyordu. Kimsenin onu böyle görmesine izin vermeyecekti. Sarayından çıktı.

***

"Her şeyi duydum." dedi Kalypso. "Bu adaya gelen gidenlerin ağzı hiç sıkı değil. Özellikle Hermes'in."

Nemesis gözlerini devirdi. "Hermes seni de mi rahat bırakmıyor?".

"Aslında bana sadece sevgili kardeşi Athena'dan haberler getiriyor. Derdi seninle.". Kalypso cümlesini bitirip güldü. Güneşte parıldayan saçlarını parmaklarıyla tarıyor, aralarından sihir numarası yapar gibi inciler çıkarıp denize doğru usulca bırakıyordu.

Nemesis, denizin böyle ışıldamasının sebebi işte bu inciler diye düşündü kısa bir an.

"Adana bu sıralar birileri geldi mi?" diye sordu ardından. Kaptanın gelip gelmediğini merak etmişti. Aslında gelmiş olsa, haberi olurdu.

"Her zaman beni rahatsız edecek birileri olur. Sürgünün en büyük sorunu bu. Yoksa tek kalmak benim için sorun değil."

Nemesis başını salladı. Kalypso her zaman yalnız olmayı severdi.

"Muhtemelen Zeus bunu bildiği için seni yalnız bırakmıyor."

"Her zaman onların isteğinin olmasından nefret ediyorum. Bir gün onları kendi silahları ile vuracağım."

Nemesis yanıt vermedi. Gözlerini batan güneşe dikmişti. Kulaklarında aslında duymadığı hayali düğün ezgileri çalıyordu.

"Neden vazgeçtin? Zeus'un sözlerine kulak asacak biri değilsin sen."

Nemesis yaşlarla dolmaya başlayan gözlerini kumlara dikti.

"Onun için vazgeçtim. Benimle olsaydı, bir hiç olacaktı. Ama şimdi bir kahraman."

"Ve bir başkasının kocası."

"Öyle.".

Kalypso derin bir nefes aldı. Ne zaman Nemesis'in kararına itiraz edecek olsa böyle yapardı.

"Benden daha iyi biliyorsun ki, yazgında olan şey değiştirilemez. Herkül bir kahraman olacaksa seninle yaşadığında da olabilirdi."

Nemesis acıyla sıkışan kalbinin geçmesi için gözlerini sıkı sıkıya yumdu. Ardından Kalpyso'ya baktı.

"Artık bir önemi kalmadı."

Nemesis | tapınaktaki kız Onde histórias criam vida. Descubra agora