BÖLÜM-3:NEFES

2 2 0
                                    

Maviydi hayallerimiz, deniz kenarına çıkıyordu hep...
⚜️
Bu benim ilk nefessiz kalışım değildi. Ben zaten hep boğuluyordum. Ben hep nefessiz kalıyordum. Beni boğan hayatımdı. Beni boğan farklılığımdı. Teyzem boğuyordu beni. Hiç gerçekleştiremeyeceğim hayallerim boğuyordu. Teyzem annemi ve babamı öldürüp neden beni öldürmemişti ki? Keşke bende ölseydim. Neden beni öldürmedin ki Teyze? Beni neden bu hayata mahkum ettin? Neden benden de kurtulmadın? Belki de sadece bana eziyet etmek istemişti. Bana eziyet edip, ben acı çektikçe mutlu olmak istemişti. Bilmiyorum. Hiçbir şeyi bilmiyorum. Tek bildiğim benim hayata acı çekmek için geldiğim. Buz gibi suda boğuluyordum. Hiç çırpınmıyordum. Yüzmeyi biliyordum ama ben ölmek istiyordum. Tüm sular içime işliyordu sanki. Ölüme yakındım belki de ama bu beni korkutmuyordu. Aksine heyecanlandırıyordu. Belki de birkaç dakika içimde annem ile babama kavuşucaktım. Nefessizlikten mosmor kesildiğime emindim. Uykum gelmişti. Hemde çok uykum gelmişti. Ama bu umrumda değildi. Gözlerim yavaşça kapanıyordu. Sonunda uykunun derin kollarına bıraktım kendimi. Belki de ölümün.....
⚜️
MARCO'NUN ANLATIMIYLA
Gerçekten yapmıştı bunu. Deli gibi kendini denize atmıştı. Oysa benimle beraber Woody Hood Okulu'na gelse çok daha mutlu bir hayat yaşayacaktı. İçindeki gücü farkedecekti. Oysa şimdi ölüme atmıştı kendini. Teslim olmuştu ölüme. Hemen ardından bende atladım buz gibi olan suya. Onu kurtarmak için...
Onu göremiyordum. Daha derine doğru yüzdüm. Sonunda onu görmüştüm. Yüzünde bir gülümseme vardı. Huzurlu bir uykudaymış gibiydi. Yoksa çok mu geç kalmıştım? Hızla onun olduğu yere doğru yüzdüm. Üzerimdeki su basıncı artığından dolayı zor yüzüyordum. Onu çıkarmakta daha da zorlanacağımı düşündüm. Sonunda onu tutmuştum. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde yukarı yüzmeye çalışıyordum. Sonunda su yüzeyine ulaşmıştık. Su yüzeyine çıktıktan sonra kumsaldaki ekip arkadaşlarımı gördüm. "Yatı hazırlamalarını söyleyin gidiyoruz." dedim ve kucağımda Zambak ile ilerlemeye koyuldum.
Tekneye ulaşır ulaşmaz Zambak'ı kadın görevliye teslim ettim ve "Kamarasına götürüp üzerine kuru bir şeyler giydirin. Ardından doktoru çağırın." dedim. Nazife Hanım Dolunay'ı bir çırpıda kucağına alıp ilerlemeye koyuldu. Zambak çok hafif olduğu için taşıması kolaydı. Kendi kamarama doğru ilerledim. Önce banyoya girip sıcak suyu açtım ve küveti iyice doldurdum. Üzerimi çıkarıp küvetin içine girdim. Sıcacık suyla rahatlamıştım. Küvetten çıktıktan sonra havluyla kurulandım ve banyodan çıktım. Dolabımdan kıfatelerimi çıkardım ve üzerime giydim. Yatağıma uzandım. Fakat aklıma Zambak geldi. Acaba şuan nasıldı? Hemen yatağımdan kalktım ve Zambak'ın kamarasına doğru ilerledim. Zaten kamarası benim kamaramın karşısındaydı. Kapıyı tıklattım. İçeriden doktorun "gir" sesi geldi. Belli ki tedavisi devam ediyordu. Kamaraya girince Zambak'ın hâlâ baygın olduğunu gördüm. Koluna bir serum takılmıştı. "Durumu nasıl?" diye sordum. "Gayet iyi, şuan ilaçların etkisiyle uykuda serumu bitince gideceğim." dedi. Gözüm uyuyan Zambak'a kaydı. Hayat hikayesini gelmeden önce araştırmıştım. Çok zor şeyler yaşamıştı. Belki de ölmek istemişti. Bu hayattan kurtulmak istemişti. Denize benden kaçmak için atlamadığını çok iyi biliyordum. Ben olsam bende aynısını yapardım. Kamaradan çıkıp güverteye çıktım. Bir süre denizi izledim.
Denizler gerçekten harika şeylerdi. Aklıma denizde kaybolan ve ölüsü bulunan annem ile babam gelince aklıma gelen ilk şarkı sözünü söyledim. "Denizler cinayet işlemezler, aslında kimseyi istemezler."
⚜️
Gözlerimi derin bir uykudan uyanmışçasına açtım. Uzun süredir bu kadar uyumadığıma emindim. Peki teyzem nasıl oldu da beni uyandırmamıştı? O sırada olan her şey aklıma geldi. Ama ben suya atlamıştım. Ölmüş müydüm? Evet sanırım ölmüştüm. Annemi görmek istiyorum. Yattığım yerden kalkıp pencereden dışarı baktım. Hareket ediyordum. Daha doğrusu hareket eden bir taşıtın içindeydim. Gemide sanırım. Ama bir gemi bu kadar lüks olamazdı. Yatta mıydım? O zaman ölmemiştim. Gerçekten büyük hayal kırıklığıydı. Hem yatta hem de hayattaydım. İkisini de istemiyordum. Sadece ölmek istiyordum. Tam o sırada içeri birinin girdiğini gördüm. Bir adamdı. Saçları simsiyahtı. Elinde bir ilaç çantası ve boynunda bir steteskopla bu adamın bir doktor olduğu çok açıktı. Ona baktığımı görünce -belki de uyandığım için bilmiyorum - bana gülümsedi. "Uyanmışsın kendini nasıl hissediyorsun?" dedi. "Mutsuz ve hayal kırıklığına uğramış" dedim içimden. Yabancı insanlarla konuşmayı sevmezdim. Onlar beni ya küçümser, ya alay eder, ya acır, ya da iğrenirdi. "Biraz dışarı çıkabilir miyim?" diye sordum doktora. Elini çenesimin altına götürdü ve biraz düşündü. "Peki,ama üzerine bir hırka al" dedi. Başımı tamam anlamında salladım. Ama giymeyecektim. Zaten istesem de giyemezdim. Çünkü yanımda ceketim yoktu. Doktorun odadan çıkmasını bekledim. Doktor odadan çıkar çıkmaz hızla koştum ve dışarıya çıktığını düşündüğüm kapıyı açtım. Ama.... Ama ben bir yattaydım. Hareket ediyordu. Güverteye doğru ilerledim. Ama orada biri vardı. Tam arkasında durduğum için onun kim olduğunu göremedim. Onun olduğu taraftan bir esinti geldi. Esintiyle birlikte bir amber kokusu. Çok güzel kokuyordu. "Daha ne kadar arkamda durmaya devam edeceksin , Zambak?" sesiyle bir anda irkildim. Önümdeki kişiden gelmişti bu ses. Tam arkamı dönüp gidiyordum ki "Buraya gel" dedi. Onu umursamayıp yürümeye devam edecektim ki kolumdan tuttu ve yüzüme baktı. Üzerindeki ceketi çıkardı ve bana uzattı. "Üşümüyorum" dedim. "İyi sen bilirsin" dedi ve gitti. Şaşırmıştım. Çünkü ısrar edeceğini düşünmüştüm. Denizi izlemeye başladım. İleride Fatih Sultan Mehmet Köprüsü görünüyordu. En sevdiğim şiir olan Zülfü Livaneli'nin şiiri "İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı" yı mırıldanmaya başladım.

İstanbul'u dinliyorum
Gözlerim kapalı
İstanbul'u dinliyorum
Gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor
Yavaş, yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda
Yavaş, yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda
İstanbul'u dinliyorum
Gözlerim kapalı
Başında eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhanelerine bir yalı
Loş kayıkhanelerine bir yalı
İstanbul'u dinliyorum
Gözlerim kapalı
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde
Alnın sıcak mı değil mi biliyorum
Dudakların ıslak mı değil mi biliyorum
"Kalbinin vuruşlarından anlıyorum
İstanbul'u dinliyorum
İstanbul'u dinliyorum"
Biri şiirimin devamını getirmişti.
Arkama hızla döndüm ve bana yaklaşan Marco'yu gördüm. Daha demin gitmemiş miydi bu? "Bende çok severim bu şiiri."
Bundan bana ne
"Sen Türk bile değilsin nereden biliyorsun bu şiiri?"
"Şiiri bilip bilmemenin Türk olmakla bir ilgisi yok."
Tek kaşımı kaldırdım ve tekrar önüme döndüm. Sakince denizi izledim. Yanıma daha çok yaklaştı.
neden bu kadar yakındı?
Dalgaların boyutu artıp, bulutların toplanmasıyla bir fırtına kopacağını anladım. Bir rüzgar esti ve dalgalar hırçınca yata çarptı. Soğuktu ve üşümemle beraber bir huzura kavuştum.
Üşümeyi seviyordum
Marco'nun sesiyle düşüncelerimden uzaklaştım. "Fırtına başlıyor bemce içeri geçmelisin" dedi ve gitti. Umursamadım. Boğazdan çıktığımızda gökyüzünü aydınlatan bir şimşek çaktı. İçimden saymaya başladım.
1,2,3,4,5...
İşte. Gök gürlemişti. Ve önce çok az bir yağmur yağmaya başladı. Tekrar gökyüzü aydınlandı.
1,2,3,4...
Tekrar gök gürültüsü...
Yağmur daha da hızlandı. Umursamadım.
Yağmurda ıslanmayı severdim.
Arkamdan doktorun sesini duyduğumda arkama döndüm. "Fırtına şiddetlendi. İçeri geçmelisin yoksa hasta olabilirsin."
Umursamadım
Benim içimde kopan fırtına daha büyüktü çünkü...
"Lütfen" dedi.
Ofladım ve bıkkınlıkla "tamam,tamam. Geliyorum" dedim.
Zaferle gülümsediğinde gözlerimi devirdim. Hemen kamarama geçtim üzerimdekilerden kutuldum ve kendimi sıcak suyun içine bıraktım. Üzerime bir pamuklu pijama geçirdikten sonra saçlarımın ıslaklığını umursamadan kendimi yatağa attım ve günün yorgunluğuyla gözlerimi kapadım.
⚜️
Gözlerimi yavaşça araladığımda her tarafın karanlık olduğunu gördüm. Saat daha kaçtı? Komodinin üzerinde bulunan dijital saate baktığımda saatin 03.21 olduğunu gördüm. Çok susamıştım. Yerimden kalktım sephada bulunan sürahiyi elime aldım. İçinde su yoktu. Koridora çıktım.
Bu yatın mutlaka bir mutfağı olmalıydı, öyle değil mi?
Hızlıca mutfağı aramaya koyuldum. Neden beni götürmek için bir yat seçmişlerdi? Tatile mi çıkıyorduk? Galiba benim için bir tatil sayılırdı bu.
Geri dönüşü olmayan bir tatil.
İzlediğim filmlerde mutfak daima yatın en alt katında bulunurdu. Bu nedenle koridoru geçip merdivenlerden indim. Özellikle ses çıkarmamaya çalışıyordum. Bir alt kata indiğimde burada da sadece odaların olduğunu gördüm. Yine sessizce merdivenlere yöneldim ve en alt kat olduğunu düşündüğüm kata indim. Burada sadece bir kapı vardı. Kapı hafif aralıktı ve içeriden loş bir ışık süzülüyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 19, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

WOODY HOOD OKULUWhere stories live. Discover now