SOLMUŞ ÇİÇEKLER TOPRAĞI-6

Bắt đầu từ đầu
                                    

Ceviz ağacının yanında konuşan yabancı insanları görünce kızıyla sohbetini yarıda kesti Mehmet. Bu köyden olmadığı belli olan kadın ve erkekli grupta neredeyse on kişi vardı. Yaşlı bir dede ve nine öndeydi. En arkada üç genç yürüyordu. Başına peştamal sarmış kadınlar, omuzlarına bohçalar atmış ağır ağır çıkıyorlardı yokuşu. Sert bakışlıydılar, yoruldukları aşikârdı. Her ne amaç için buradalarsa, içlerinden söylenip durdukları belli oluyordu. Yine de temiz gömleklerini giymiş gençlerin gülerek sohbet edişi gözünden kaçmadı Mehmet'in.

"Selamun aleyküm!"

"Aleyküm selam!" Yaklaşan yabancıların selamını aldı gür bir sesle. Bakışları pek misafirperver değildi, Azize'yi kolunun arkasına aldı. Bu evin konuğu olmadıkları belliydi, komşu evlerden birine gelmiş olmalıydılar. Yine de yolun üstünde insan görüldü mü selam alıp verilirdi. "Hayırdur emice?"

"Hayırdur hayır. İshak var bizum, bildun mi?" Duyduğu isimle beyninde şimşekler çaktı Mehmet'in. Yabancılar, bohçalar, gençler, bu ziyaret demek İshak beyin evi içindi. Zeynep için! Azize'yi bıraktı geride ve seri adımlarla misafirlerin yanına vardı. İçindeki bu acele nereden çıkıp geldiyse gözlerinden ateş çıktığının farkında bile değildi Mehmet. Gençleri tedirgin eden bakışlarını dolaştırdı üzerlerinde. Hangisiydi bu köyün kızına talip olan? Peki, onu bu hale getiren neydi? Kardeşini koruma içgüdüsü mü, bahar sesli Zeynep'i kötü birinin eline teslim etme korkusu mu? Kısacık zamanda allak bullak oldu. Bunlara şahit olmadan gidebilseydi de derdine dert eklemeseydi.

"Bildim emice!" Dişlerinin arasından konuştu kimsenin anlam veremediği öfkesiyle.

"Bu akşam hayirli mevzular konuşacağuk Allah izin ederse. Neyse, geç kalmayalum. Hayde!" Adam bir el işaretiyle, kervana emir vermiş gibi herkesi hareketlendirdi. Mehmet şu gençleri kolundan tutup dereye yuvarlayabilseydi ancak öyle rahatlardı. Ama sessizce arkalarından bakmaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Zeynep istemiyordu değil mi? Çiçek buna benzer bir şeyler söylemişti. İshak amcanın paraya olan zaafı, kızı bu evliliğe zorluyor olabilirdi ve buna izin vermek bir hayata yapılan haksızlıktı. Hem o gençlerden hiçbirinde düzgün bir görüntü yoktu. Ota bulansa Zeynep'in her yanı, güzelliği yine aşikâr ederdi kendini. Kızın yanına yakışmazlardı bir kere, hem de hiç!

Peki ya, olur demişse Zeynep? Der miydi ki? Güldü Mehmet alayla. Kız başını kaldırıp "abi" dediği adama bakmazken, elin yedi kat yabancısına mı bakacaktı? Muhakkak olanlardan habersizdi. Sesi soluğu çıkmazdı zaten, babası zorlardı ancak onu. Büyüğünün sözü üstüne de söz söylemezdi. Keşke söyleseydi! Peki ya bu mevzudan Mehmet'e neydi? İrkilip çatık kaşlarının gölgelediği gözlerini etrafta dolaştırdı. Merakla olanları seyreden kızının yanına gitti. Bir ailesi olsun diye kendinden mahrum bırakacağı Azize'ye "hadi eve girelim" dedi.

***

Battaniyenin üstünde yatan bebeğin yumuşak elini tutup onu güldürmeye çalışırken, Azize de eğlenceli vakit geçiriyordu. Günün sonunda hep tek kalan çocuk olarak, kardeş özlemi çekenlerdendi o da. Amcasının küçük, sevimli oğlu sayesinde bu boşluğu tatlı anılarla bir nebze de olsa doldurabilirdi. Pek de tombul olmayan bebeği yerinden kaldırmadan ve zarar vermekten çekinerek seviyordu. Haylaz Mustafa, abiliğini göstermek için çocuğu kucağına aldığında ağlatmıştı daha on dakika önce. Yeniden ağlamasını kimse istemiyordu.

Rahime hanım sobaya bir odun atıp, iskemleye oturdu. Üç torunuyla aynı odadaydı, uzaktan seyretti onları. Ama en çok ailenin yeni üyesindeydi aklı. Yaramaz ve huysuz bir çocuk olmadığı kesindi. Babasının sözünden çıkmıyor, yatak serilse yatıyor, yemek verilse severim sevmem demeden yiyordu. Beğenmediyse, tabağında bırakıyor teşekkür edip sofradan kalkıyordu. Sadece bir çocuğa değil, bu aileye de yabancıydı bu sakinlik. Mehmet'in yetiştirdiği çocuk, farklılığıyla kendini belli ediyordu.

AZİZE (TAMAMLANDI)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ