SOLMUŞ ÇİÇEKLER TOPRAĞI-6

1.2K 99 16
                                    

Nefes aynı değil artık, gözler aynı değil

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Nefes aynı değil artık, gözler aynı değil. Uykular kesik, memleket olmuş gurbet. Çocuklar aynı değil, babalar aynı değil. Yaşamak yokuş çıkmak, dizlerde derman yok. Hevesler aynı değil, heyecanlar aynı değil. İyice küçülmüş sigara izmaritini yere atıp ayağıyla çiğnedi Mehmet. Ellerine yüzüne bulaşmıştı pis bir koku. Zehirli sevdaların adamı olmaktan dolayı gururlu değildi artık. Dönüp öylesine adımlarla eve doğru yürümeye başladı. İşi gücü yoktu burada, düşünmekten başka. İyice gömülmeden derinlere, almalıydı biletini ve gitmeliydi buradan. Kilolarca yükün altında ezilmeyen omuzlarına acıyordu bu köyde.

Gülüşmeler geldi kulağına. Çocukları gördü arkasına dönünce. Onlar olmadan ne de sessizdi etraf. Koca insanlar içlerine gömülüyor, huzursuz bir sessizliğin içinde kayboluyorlardı. İyi ki varlardı. İstemsizce güldü Mehmet. Azize bataklığın başında, babasının elinden tutuyordu. Hiçbir kudreti yoksa da, bu kızın varlığı insanı diri tutmaya yetiyordu. Çocuğunu gördüğüne sevindi. Yanında edindiği taze arkadaşları vardı. Ellerinde cüzleri, ayaklarında kara lastikleri ve annelerinin işten güçten vakit buldukça diktiği lastikli etekleriyle sevimli gözüküyorlardı. Doğal ve içten. Ne kendilerini kandırıyorlardı ne de başkalarını kandırma çabaları vardı. Memlekettiler, temizdiler.

Bir Azize vardı bu toprağa yabancı görünen. Ayakkabıları, kıyafetleri "Avrupa'dan geldik" diye bağırıyordu. Mehmet, Çiçek'in veya bu köydekilerin hayali olanları kızına yaşattığı için sevinemedi. Azize'ye kıyafet dikecek bir annesi, elini tutup sevgiye boğan bir babası yoktu. Sosyal etkinlikler dışında dağ bayır da görmemişti bu çocuk. Kıyafetleri kaliteli, ayakkabıları çamura karşı nazikti ama geç kalmışlık vardı bakışlarında. Yaşıtları gibi koşturamazdı bir anda. Henüz çevresini tanıma aşamasındaydı.

Azize el sallayıp çocuklardan ayrıldı. Yasemin'le ayaküstü biraz daha sohbet ettiler. Kızının samimi bir arkadaş bulmasına sevindi Mehmet. Bu memlekette hasretleri tek başına omuzlamak zordu zira. Sonra Yasemin omuzlarına sarkan başörtüsünün rüzgârda uçuşmasını umursamadan koşmaya başladı. Azize kıkırdayarak el salladı arkadaşına. Ve eve yöneldi. Nihayet kendisini bekleyen babasının yanına gitme zamanı gelmişti.

"Hoş geldin. Nasıl geçti bakalım?"

"Çok güzel... Çok eğlendim. Ve Davut hocayla tanıştım. Camiyi gezdim. Oyun da oynadık."

"Bir daha gitmek ister misin?"

"Evet, çok isterim. Keşke evimizin yanında da cami olsaydı. Ve Yasemin'in de bizimle aynı yerde yaşayabilmesini isterdim. İyi arkadaş olduk. Mia'yı da seviyorum ama Yasemin de gelse..." Almanya'daki arkadaşından bahsediyordu.

"Burada olduğun sürece hem camiye gidebilir hem de Yasemin'le oynayabilirsin. Bunun için zamanın var." Azize henüz babasının aklından geçenlerden habersizdi. Adamın sorduğu sorulara hevesle cevap veriyordu ama son cümle biraz rahatsız etmişti onu. Babasının, burada kalma işini uzatacağını düşünüyordu ve bu düşünce gittikçe kuvvetli bir hal almaya başlamıştı. Yasemin'i bırakmak biraz üzücü olabilirdi belki ama yeniden ziyarete gelirlerdi buraya ve yeniden görüşürlerdi. Böylesi, evden uzak olmanın korkusunu daha aza indirebilirdi.

AZİZE (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now