7 - KADERİN İZLERİ

Start from the beginning
                                    

Gerilmeye başlamıştım. Herkesin bir yerlere gittiği koridorun ortasında aptal gibi duruyordum. Kolumu bir el kavradığında o tanıdık ses, "Bu yöne." diyerek beni arkasından götürmeye başlamıştı. "Bir daha kaybolmasanız iyi edersiniz." dedim. Ahsen, "Medusa'nın planı bozmasından korkuyorum. Ablası ona ailesinden kalan tek kişiydi. Beril'i öldürmek istediğine eminim." derken endişesi sesine yansıyordu. Kolumu elinden çekerek onunla birlikte yürümeye başladım. "Medusa'nın plana zarar vereceğini düşünmüyorum." desem de bunu onunla konuşmadan anlayamazdım. Ne de olsa onu çok iyi tanımıyordum. Yine de hayatlarımız söz konusuydu. Kendi öfkesi yüzünden bizi bitiremezdi. Savaş araçlarının olduğu alana geldiğimizde herkes silahlanıyordu. Bu hazırlık karşısında kaskımı başıma daha da sabitledim. "Silahları al. Biz de şu araçla gidelim." diyerek aracı işaret ettiğinde, "Gidemem." dedim. "Nasıl gidemezsin?" Sabırsız ve korkak çıkan sese numaramı göstererek, "Bu numara kendisinden bir sonraki numaraya bağlı. Tüm dokuzla biten numaraların bir askeri varmış. Kwang Jee adında biriyle gideceğim." cevabımla yüzündeki ifadeyi göremesem de şaşırdığını tahmin edebiliyordum. 

"Ne alaka şimdi? O zaman askerini çağır. Silahları ben alırım." diyerek silahlara koştuğunda Kwang'ı nerede bulacağımı düşündüm. Ben aracı ayarlarken o nereye gidebilirdi ki? Gerisin geriye geldiğim koridoru tekrar geçip onu bulmak için koşuyordum. Koridoru dönüp koşmaya devam ederken karşı koridordan çıkmasıyla kendimi durduramayarak yine ona çarptım. Elindeki telsizi yüzüme yaklaştırıp, "Telsizin olmadan bana nasıl haber vereceksin? Tekrarı olmasın. Her zaman yanında olacak." dediğinde telsizi elime verdi. Anlaşılan benden önceki kız telsizini sürekli kaybediyordu. Hızlıca araçlara doğru yürürken ona yetişmek için hızlandım. Resmen attığı bir adım benim üç adımıma bedeldi. Ne büyük ne uzun adamdı bu böyle? Bunda benim de minyon olmamın payı büyüktü tabi. Sürekli gözüm kulağım onda mı olacaktı? Birine bağlı olmaktan nefret ediyordum. İstemediğim ne varsa burnumun dibindeydi. Bu adamdan bir şekilde kurtulmalıydım. 

Araçların yanına geldiğimizde, "Hangisini ayırttın?" dedi. Ahseni aradı gözlerim. Bir aracın içine oturmuş eliyle gel der gibi işaretler yapıyordu. "Bu." diyerek parmağımla Ahsen'in olduğu aracı işaret ederek koşmaya başladım. O da hemen arkamdan hızlı adımlarla yürüyordu. Araca bindiğimizde boş olan iki yere oturduk. Kapladığı yerin yanında küçüldükçe küçülmüştüm. Ahsen ise karşımdaki yerde oturup bize bakıyordu. Kaskı yüzünden yüz ifadesini göremesem de iyi şeyler kurguladığını düşünmüyordum. Bu adamdan kurtulmak kolay olmayacak gibi duruyordu. Saat gece yarısını geçiyordu. Bütün gün yürüdüğüm yolun yorgunluğu ayaklarımdaydı. En son yatakhaneye gidiyordum. En azından bu arama işine sabah başlayamaz mıydık? "Şüpheli her ne görürsen müdahale etmeni istiyorum. Seni sadece Hesna Kaner ilgilendiriyor. Başka bir şeyin peşine düşme." dediğinde Ahsen önüne eğik olan başını adımı duymasıyla kaldırmıştı. İçinden sen şimdi naneyi yemedin mi dediğine adım kadar emindim. 

"Tabi Kwang Jee." diyerek beklenen cevabı vermiştim. Hesna olarak benimle konuşuyor olsaydı ona gününü gösterirdim. Araç 20 dakika kadar bir mesafe gittikten sonra durmuştu. Araçtan hızla çıkan insanlar arasına kaynamıştım. Sanırım 10 kişiydik. Aracı kullanan asker, "Bu bölgede biraz araştırma yaptıktan sonra başka bir bölgeye gideceğiz. 30 dakikanız var. Dağılın." dediğinde Kwang'tan ayrılmalı mıyım yoksa onun yanında mı arama yapmalıyım diye düşünürken onun arkasına bile bakmadan çoktan gittiğini gördüm. Kendi kendime, "Allah'a şükür. Sonunda biraz nefes alabileceğim." dedim. Kendimi arıyor olmak da çok gülünçtü. Herhangi birini ölü bulursam diyeceğim ilk şey Hesna ölmüş demek olacaktı. Tabi benim hayal dünyama ait bir hayaldi bu. Bu adamın öldüğümü görmeden ölümüme inanacağı yoktu. 

Dakikalar geçiyordu. Bir hayvan bile görmemiştim. Bir yaşam belirtisi yoktu burada. Zaten dışarıda olsam beni bulamayacakları çok açıktı. Bu ıssız yere neden gelirdi ki bir insan? Geri dönecekken yanıma doğru koşan Kwang'ı görmemle göz devirdim. Ne de olsa memnuniyetsiz yüz ifademi görmüyordu. Nefes nefese kalmış hali beni şaşırtmıştı. "Dönelim. Bu bölgede kimse yok." dediğinde beni bulmak için bu kadar uğraştığına inanamıyordum. Hesna diyor başka bir şey demiyordu. Yanımdan geçip önümde yürüdüğünde onu takip ediyordum. Hızlı adımlar atıyordu. "Neden onu bulmayı bu kadar çok istiyorsunuz?" demem üzerine yavaşladı. Karşısına geçtiğimde, "Üstelik onunla evlenmeyi siz talep etmişsiniz. Duyduğuma göre o kız vahşinin teki. Boşuna sinirlerinizi bozacak. Terbiye olunmaz." demem üzerine nefesini kontrol etmeyi başarmıştı. "Aldığım kararları sorgulamak sana düşmez asker. Sen, sana denileni yap yeter." diyerek araca doğru yürümeye devam etti. Arkasında kaldığımda öfkem yine beni sıkıştırıyordu. Bununla evlenmek mi? Bu kaba, küstah adamla evlenmek...

KIŞ GÜNDÖNÜMÜ Where stories live. Discover now