Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar

Start from the beginning
                                    

Henüz ben konuşmadan, o sorularına devam etti. ''Babasını görüyor mu peki?''

''İlk zamanlar hiç gitmek istemedi, adam ise ısrarla oğluyla konuşmak istediğini söyleyip durdu. Bir ara annem ve babamla gittiler fakat...''

''Fakat?''

''Turgut Abi, yani abi diyorum ağız alışkanlığıyla da inan diyesim gelmiyor, saçma sapan şeyler söylemiş çocuğa. Sanırım psikolojisi cezaevindeyken iyice bozuldu. Sonra ne Sarp gitmek istedi ne annem ile babam ona izin verdi.''

''Annenler de onu kapıya atmadılar anladığım kadarıyla.'' dedi.

''Hayır, asla.'' dedim. ''Biz birlikte büyüdük. Hiçbir zaman onu benden ayırmamışlardı zaten.''

Bir anlığına duraksadıktan sonra daha kısık sesle devam ettim. ''Koruyucu aile oldular.''

İrem'in gözleri büyüdü. ''Gerçekten mi?''

''Evet. Sarp'ın anne babası kendi ailelerinin izni olmadan evlenmişler zamanında, bu yüzden irtibatta oldukları hiçbir akrabaları yoktu. Uzun lafın kısası yapayalnızlardı.''

Kendini hızlıca sırtüstü yatağa bıraktı ve öğrendiği yeni bilgilerle iç çekti. '' Vay be, inanamıyorum. Hikâyeye bak.'' dedi ve ekledi. ''Ne tatlı annen baban var.''

''Evet.'' dedim büyük bir gururla.

Gök gürültüsüyle irkildi ve pencereden dışarı göz attı. ''Bu seste nasıl uyuyacağım?''

Hızlıca ince battaniyeyi kaldırdım ve altına girdim. ''Ben keyifle uyuyacağım, seni bilmem.''

''Korkarsam gelebilir miyim?''

Güldüm ama yine de başımla onu onayladım. ''Gelebilirsin.''

Yatağımdan istemeye istemeye kalkarken onu durdurdum. ''İrem, sakın çaktırmıyorsun anlaştık değil mi?''

''Tamaam.'' dedi uzatarak. ''Güven bana, bütün duygularımı bu gece yaşayıp bitireceğim.''

''Sana güveniyorum.''

Odamdan çıkarken el salladı. ''İyi geceler.''

''Sana da.''

Kapım kapandığı gibi kendimi yumuşak yastıklarıma doğru bıraktım. Gözlerim tavana yansıyan hafif ışığa takılı kalırken geçmiş görüntüleri silip atmanın ne kadar zor olduğunu düşündüm. Bir zaman bu yatakta uyurken ne kadar gamsız olduğumuzu şimdi ise iki yetişkin olarak kafamızda dönüp dolaşan tilkilerin sayısını bilmediğimizi düşündüm.

Gözlerim kapanmadan hemen önce arka bahçedeki elma ağacının altında söylenen birkaç cümle kulağımın arkasına doldu.

'Büyüyünce bu evden gidecek misin, Sarp?'

'Sen gidersen, giderim.'

#

Keyifle daldığım tatlı uykumun bir kabusa dönüşmesi çok uzun sürmedi.

Bana oldukça kısa gelen bir sürede özlemle sarıldığım evim tıpkı İrem'in dediği gibi Drakula'nın şatosuna dönüştü. Merdivenleri kan ter içinde inerken bedenim yetişkin, ruhum çocuktu. Girişteki merdivenlerin başına geldiğimde hiç görmediğim halde zihnimde defalarca kez canlandırdığım o sahneyi gördüm. Neriman Yavuz, kanlar içinde merdivenin basamaklarının dibindeydi. Hemen başında dikilen Sarp tuhaf bir duygusuzlukla annesine bakıyordu. Ölü olması gereken Neriman Hanım'ın gözleri açıldı ve benim yüzde yüz canlı gözlerime odaklandı. Korkuyla yerimde irkildim. Dudakları aralanıp da bana bir şeyler söylemeye yeltendiği an geri geri yürüdüm ve kendimi bir boşluğun ortasında buldum.

Yataktan düşme hissiyle sıçrayarak uyandığımda ise tam da bu noktadaydım. Saçlarım enseme yapışacak kadar terlemiş, nefes alışverişlerim düzensizleşmişti. Ellerimden yardım alarak yatakta doğruldum. Yanı başımdaki komodinin üzerine baktığımda artık benim için oraya su konulmadığını fark etmem birkaç saniyemi aldı. İstemsizce yataktan çıktım ve terliklerimi giydim. Yağmur ve gök gürültüsü sabaha karşı gelen saatte biraz olsun azalmıştı, birkaç içinde tamamen kesilip yerini pırıl pırıl bir havaya bırakacağını bilmenin rahatlığıyla indim merdivenleri. Terlik sesleri ölüm sessizliğine bürünmüş evde yankılanırken mutfağa kadar yürüdüm. Amacım açıkça onu görmeyi ummak veya karşılaşmayı dilemek değildi belki ama odasının nerede olduğunu ve şu an uyanık olup olmadığını düşünmeden edemedim. Neredeyse karanlık mutfağa girdiğimde bardakların yeri tam da hatırladığım yerdeydi. Kendime aldığım bir bardak suyu içip bitirmenin ardından bir bardak daha doldurdum ve odama gitmek için geriye doğru bir hamle yaptım. Tam da bu esnada yağmurun hafiflemiş sesi içeri dolarken gözlerim puslanmış pencereye takıldı. Pencerenin hemen arkasındaki karartı, arkası bana dönük şekilde duruyordu. Ağır adımlarla pencereye yaklaşma cesareti gösterdim ama bu henüz ikinci adımımda son buldu. Karartı kıpırdanıp hareket ettiğinde ayaklarım yere çivilendi. Belli belirsiz bir yüz oluştu pencerede. Birkaç saniye sanki o da benim kim veya ne olduğumu düşünürcesine duraksadı. Elini kaldırdı ve iki kere pencereye tıklattı. Kaşlarımı çattım. Emre'nin veya Sarp'ın olma ihtimalini düşünsem de herhangi bir şey yapmadım. İçgüdülerim bu selama cevap vermemem gerektiği konusunda öyle ısrarcıydı ki onu dinlemeye karar verdim.

Mutfaktan çıkarken birkaç defa daha arkamı kontrol ettim. Koridor boyu yürüyüp girişe çıkmama ramak kala önüme çıkan bir bedenle irkildim. Bardakta suyun az bir kısmı elime gelecek kadar ani olmuştu benim için.

''Ödüm koptu.'' dedim damağımı kaldırırken.

Uyku mahmuruyla alaycı bir şekilde güldü. ''Bu evi unutmuşsun.''

Gözlerine bakma cesareti gösterdiğimde içimde bastırmam gereken dürtüler olduğunu çok iyi biliyordum.

''Hakkımı yiyorsun.'' dedim. ''Sanki burada hiç yaşamamışım gibi.''

Buna cevap vermek yerine kafasıyla arkayı işaret etti. ''Hayırdır gece gece?''

Elimdeki bardağı gösterdim. ''Asıl sana hayırdır?'' dedim. ''Hem de bu yağmurda.''

Kaşlarını çatarken mimikleriyle ne demek istediğimi anlayamadığını gösterdi.

''Bak, unutmuşsun işte. Bu evde geceleri...''

''Fırtınalı geçer.'' diyerek cümlesini tamamladım.

Kafasıyla beni onayladı. ''Aynen öyle.''

Bardağı iki elimle tutmadan önce üzerimde biriken negatifliği atmak için sessizce iç geçirdim. ''Bir tek bana mı öyle geliyor yoksa aramızda tuhaf bir gerginlik mi var?''

Sabah karşı gelen bir saatte, evin orta yerinde açmamam gereken bir konu olduğunu cümle dudaklarım arasından çıkıp gittikten sonra anlamıştım fakat biraz geçti.

Bu sorum bile onu besbelli daha gergin yaparken omuz silkti. ''Yoo, neden olsun?''

Tonlamasındaki ima ile tek kaşımı kaldırdım. ''Emin misin?''

''Tabii.'' dedi oldukça rahat davranmaya kendini zorlarken. ''Beş yıl geçti, belki sadece değişmişizdir.''

''Ben değişmedim.''

''Belki ben değişmişimdir.''

Yüzümün aldığı hayal kırıklığını her ne kadar gizlemeye çalışsam da gözlerime yansımasına engel olamazdım.

''Görebiliyorum.'' diye mırıldandım.

Yutkunmadan hemen önce, ''Ben odama çıkayım.'' dedim. Yanından geçip giderken omzumun omzuna düşmanca çarpmasına hiçbir tepki vermedim, aksine çocukça bir hazla bundan oldukça hoşlandım. Merdivenleri birkaç basamağını çıkmışken omzumun üstünden geriye baktım. Olduğu yerde, benim uzaklaşmamı izliyordu.

''Ve biz fırtınalı gecelerde dışarı çıkmayız.'' dedim. ''Kendi evimle ilgili her şeyi çok iyi hatırlıyorum.''

Hayal kırıklığımı öfkeli gibi gözükmeyen ama alttan alta can yakacak kelimelerle dışa vurmaya çalışırken o bir kez daha kaşlarını çattı.

''Biliyorum.'' dedi. ''Ben dışarıda değildim.''

Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)Where stories live. Discover now