26. Bölüm "Münferit"

Start from the beginning
                                    

KARTAL

Sıcağı hissedemiyordum ya da soğuğu...

Ter mi boşalıyordu yoksa sıtma geçirircesine titriyor muydum?

Saat kaçtı?

Kimin umurunda!

Gecem gündüzüm yoktu. Hangi zaman diliminde olduğumun bir önemi yoktu. Siktiğimin yalnızlığında tek adapte olduğum acıydı, bir anda yoğun bir duman gibi etrafımı sarmıştı. Acıdan göremiyor, sadece beni yok eden zehrini soluyordum.

Nasır tutturmaya çalıştığım kalbimde, misafir ettiğim acıyla yattığım yerden doğruldum ve başımdaki ağrıyı dindirmek için elimi dağılmış saçlarımın arasına karıştırdım.

Geçmiyordu, Metis'in gittiği geceden beri bedenimin her zerresine katıksız bir acı demirlenmişti.

Kaşlarımı çatarak aralık pencereden giren güneş ışığına çevirdim bakışlarımı. Ağaçların arasından öten kuşların sesine, ritim yakalamışçasına süzülüyordu perdenin arkasından. Usulca dans ediyordu sanki. Tıpkı sevdiğim kadın gibi...

Buz tuttum!

Görüntü ve sesler huzur vermeliydi ama ben kafayı yemek üzereydim. Yaz sıcağına rağmen dışarısı ayaz tutmuş gibi görünüyordu gözlerime. Zemheri ayazı kadar keskindi.

Kaşlarımı, kalıcı bir iz yapmasını istercesine daha da çattım.

Böyle olmalıydı!

Cesetten farksız ruhuma inat, öfkemi canlı tutmalıydım. O, Azrail gibi ensemdeyken varlığım onun için cehennem gibiyken ayrı olmamız onun için en iyisiydi. Bana kalan sikik acıysa umurumda bile değildi.

Tek umursadığım oydu!

Esir düştüğüm yataktan kalkıp merdivenlere yöneldiğimde gözlerim hevesle karşımda duran saate sarıldı. İçeriye süzülen güneş ışığı gibi Metis'le ilgili bir gerçeği süzüyordu beynime. Birazdan dans provası bitecekti. Şimdi gidersem çıkışına yetişecek, uzaktan da olsa özlediğim yüzünü bir kez olsun görebilecektim.

"Beynini sikeyim Kartal!" İki elimi, kafamın içinde ona gitmemi söyleyen sesleri susturmak istercesine başıma bastırdım. "Saate bakan gözlerini de sikeyim!"

Bakışlarımı saatten indirip merdivenlerden inmeye devam ettiğimde kafamın içindeki sesler, benden taşarak evimin içine yayıldı. Yayıldıkça duvarlara çarpan sesler, Metis'e gitmemem için ayağıma taktığım prangalara sekti ve prangaların kalın zincirlerini çözdü.

Öfkeli bir hırıltı koptu göğsümden. "Ayaklarını da sikeyim!"

Merdivenin sonuna geldiğimde kalbimin orta yerinde birden beliren bir yangın; tutturmaya çalıştığım nasırı, aleviyle küle çevirip yok etti. İçimdeki aşk, nasıl bir şeyse her şeyin üstündeydi. Söz konusu o olduğunda tehlikeli bir yaratığa dönmekten geri durmuyor, gölge edeni ateşine buluyordu. Güçlü bildiğim kendimi bile ezip geçiyordu.

Kalp atışlarımın hızı, kaburgalarımı sızlatınca yeni bir isyan boğazımın gerisinde belirdi. "Senin kalbini de sikeyim!"

Gömleğin tüm düğmelerini yanlış iliklemek gibidir, bazı insanları sevmek. En başından beri yanlış yaptığını, sonuna gelmeden anlamıyorsun demişti Oğuz Altay. Ama Metis'i sevmek; en başından beri yanlış yaptığımı bile bile sevmekti. Uğrunda yok olup gitmeye yana yana kucak açmaktı.

SOKAĞIN DANSIWhere stories live. Discover now