0.7

8.2K 316 43
                                    

Su; Sana anlatmıştım değil mi?

Su; Hani babamın 'yeni' kızını ve sevgilisini.

Su; Buraya gelecekler Rüzgar.

Su; Gitmek istiyorum, bu evden çıkmak istiyorum.

Su; Annem bunu nasıl kabul edebiliyor anlamıyorum.

Su; Dışarıya aşırı özgüvenli, feminist kadın babama gelince neden böyle yapıyor?

Su; Neden dışarıya harika bir anne pozu çizen öz annem beni yediğim şeyler için suçluyor.

Su; Her masaya oturduğumuz da, yediğim en ufak şeyde gözleri ile boğazıma diziyor hepsini.

Su; Harika, şimdi yeni ailemle yemek yiyeceğim.

Su; Döndüğüm de bana bir şeyler anlat olur mu?

Su; Beni sadece sen rahatlatıyorsun. (19.23)

Rüzgar; Bir tanem.

Rüzgar; Yapma bana bunu.

Rüzgar; Yanında değilken ağlama.

Rüzgar; Akmasın o inci taneleri.

Su; Yanımda ol o halde.

Rüzgar; Olacağım bir tanem, merak etme.

Rüzgar; Burnun kızarmış, gözlerin de öyle. Öyle küçük bir tavşan gibisin.

Rüzgar; Ah, işte o kalbimi yakan gülümseme.

Su; Hadi, bana bir şarkı gönder.

Su; Bende dans edeyim senin için.

Rüzgar; canozan, sensiz saadet neymiş

Su telefonunu yatağının üzerine bırakmadan hemen önce şarkıyı açtı. İlk önce hafifçe sallanmaya başladı, sonra bedenini serbest bıraktı. İçinden nasıl geliyorsa öyle dans etti. Annesini unuttu dans ederken, babasını, masada yaşanan her şeyi. Sadece o vardı.

Onu diğer evin penceresinden izleyen bir çift yeşil göz.

Çocukluğundan beri tek bir şeyin hayalini kuruyordu Su, bu evden gitmenin. Bu ev ellerini ona sarmış, ruhunun gençlik özütünü içerken bedenini yavaş yavaş öldürüyordu. Sonra o yazmıştı.

Rüzgar.

Sadece adını ve karşı evde oturduğunu bildiği o adam. Bazen ona yanlış geliyordu, onunla konuşmak bir çeşit suç gibi geliyordu.

Ama onunla konuşmak suçsa, işlediği en güzel suç olabilirdi.

Rüzgar, arkadaşları tarafından sürekli 'asosyal' damgası yiyen, boş bulduğu her vakti şarkı dinlemek ve şarap içmek için kullanan Rüzgar. Yalnızdı Rüzgar, tıpkı onun minik ateşböceği gibi. Etrafında tonla insan vardı, kimisi onunla parası için ilgileniyordu, kimisi belki şuan bile kaybedebileceği yüzü için, kimisi başka çıkarlar uğruna.

Fırtınalı bir gecede görmüştü kızı. Perdeleri sonuna kadar açılmış, o geceye kadar fark etmemişti bunu. Aynanın karşısında, üzerinde ki pembe iç çamaşırlarıyla kendine bakıyordu. Saçlarını sürekli düzeltiyor, elleri belinin çevresinde geziyor, sonra güzeller güzeli yüzü düşüyordu.

Rüzgar yaptığının yanlış olduğunun farkındaydı, bir kızı, daha doğrusu bir insanı onun haberi olmadan izlemek onu taciz etmek demekti. Ama engel olamadı kendine, kız öyle büyüledi ki onu her akşam onu görmek için camının önüne geçti.

Bir süre sonra akşamları yetmedi ona, hep kızı görmek istedi, hep kızı yanında istedi. Masasını kızı gören penceyere taşıdı, çalışırken bile ona bakabiliyordu artık.

Başlarda kızın probleminin ne olduğunu anlamamıştı, bir problemi olmalıydı yoksa akar mıydı o inci taneleri yanaklarından?

Kızın annesi, yaşına rağmen genç ve bakımlı kadın, toplumda belirli bir yeri olan bir kadındı. Güzeldi, ama onun gibi değildi, kızı gibi. Kız kimse gibi değildi, onu güzel yapan şey dolgun dudakları, ipek gibi saçları değildi. Kız güzeldi, ruhu öyle güzeldi ki kızın bütün ruhların çirkinliğini örtecek kadar güzeldi.

Rüzgar'ın bakışları kızı izlerken gülümsedi, madem küçük ateşböceği o evden ayrılmak istiyordu, ona yardım edecekti.









Diğer bölüm aklımda şöyle bir canlanıyor... Ufak çaplı bir kalp krizi..

Yorumları ve oylarınızı unutmayınız, sizleri seviyorum❣️

Perde / TextingWhere stories live. Discover now