yirmi sekiz

1.1K 158 99
                                    

Biz geldiiik

Son 3 :')

Bölümün ilk kısmı Lal'in, kalanı da Tuna'nın anlatımından...

İyi okumalar!

~~~

"Anne," diye fısıldadım saçındaki yeşil boneden sızan birkaç siyah tutamı düzeltirken. "Yıllarca verdiğimiz savaş yeni yeni zaferle sonuçlanıyorken beni bırakıp gitmeyeceksin değil mi?"

Solgun görüntüsü, hiç uyanmayacakmış gibi örtülü gözleriyle birleşerek görmekten hiç hoşlanmadığım bir manzara sunuyordu bana. Kısacık bir süre tanımışlardı yanına girebilmem için. Ama ben doğduğumdan beri onun bir nefes uzağında hiç bulunmamıştım ki verilen kısacık zamanla yetineyim.

"Bir şey daha söyleyecektim sana ama izin çıkmadı, uyandığında sürpriz olacakmış. Çok merak et, hemen uyan olur mu?"

Gözlerim yanmaya başlarken, şu ana dek ağlamadan durmam bile mucize olduğundan kendime haksızlık etmedim. Elimden geleni yapmıştım dayanabilmek için.

"Çıkmam gerekiyor artık, yoksa ikinci misafirine vakit kalmayacak. Onun zamanından çalmak istemiyorum." dedim dudaklarım bükülürken. "Seni bırakmak da istemiyorum gerçi ama, olsun."

Yüzümde duran maske olmasaydı dudaklarımı sıkıca yanaklarına bastırırdım. Bunu yapmamam gerektiğini bildiğimden elini yavaşça okşamakla yetindim. "Bir daha buraya girmeme gerek kalmadan uyan anne, lütfen."

Etraftaki mekanik sesler ve boğuk hava nerede olduğumu bir an olsun unutturmazken titreyen bedenimi oturduğum yerden kaldırdım. Annemin soğuk yanaklarını parmak uçlarımla son bir kez sevip yavaşça çıkışa yöneldim.

İçeriye girdiğimden beri, annemin uzandığı yeri görebildiğimiz camın önünde hiç hareket etmeden bekliyor olan Demir Özkan yine oradaydı. Dudaklarım burukça kıvrıldı, maskeden dolayı bunu görebilmesi imkânsızdı.

Peş peşe iki ayrı kapıdan geçerek koridora çıktığımda ilk işim yüzümdeki maskeyi çekiştirerek çıkartmak oldu.

Bana doğru gelen iri bedeni gördüğümde kendimi göğsüne saklamakta hiç gecikmemiştim. Yüzümü tişörtüne bastırarak aldığım nefesleri tamamen kokusuyla doldururken iç çektim.

"Senin sıran," dedim kısıkça. "Anneme geleceğini söyledim, bekletmeden gir."

"Gireceğim fıstığım, sen de burada bekleme. Tuna koridorun başında seni bekliyordu. Birlikte aşağıya inin olur mu?"

Olumlu bir ses çıkarttım. Tuna'ya ihtiyacım vardı zaten tam da şu anda. Sık sık olduğu gibi...

Kollarımı ondan ayırıp üzerimdeki ıvır zıvırları bir çöp kutusuna attım. O sırada gelen hemşireyle birlikte o da içeriye girmek için hazırlık yapmaya başlamıştı. Koridorun diğer ucuna doğru ilerlemeye başladığımda çok geçmeden sandalyelerden birinde bekleyen tanıdık bedeni görmüştüm.

Beni görür görmez ayaklanıp ben ona ulaşmadan o yanıma vardı. "Gece?" diye seslenişi 'iyi misin' demesiyle aynıydı.

Gülümsemeye çalıştım. Kötü olmam için bir sebep yokmuş gibi davranmak bana daha iyi geliyordu. Annem uyanacaktı, hayatımızdaki canavar sonsuza dek hayatımızdan çıkmıştı ve geriye hiçbir sorun kalmıyordu.

Saçlarımın üzerine minik bir öpücük bıraktı. "İyi gelmiş sana Müge ablayı görmek, doğru anlıyorum değil mi?"

"Doğru anlıyorsun," dedim gülümserken. "Her zamanki gibi."

Günler Kısa Geceler SonsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin