•sesin kulaklarımda bir kördüğüm

Start from the beginning
                                    

eski mi eski, duvarları kilden, çatısı ormandaki odunlarla kapatılan, bacasından duman tütmeyen bir ev bu. belki de ev demeye bin şahit ister. bahçesi var ardında, çeşitli meyveler ve sebzeler ekilmiş, yeşilliklerin fink attığı bir cennet. dağ tavşanları ve tilkileri dolaşıyor etrafında, fakat hiçbiri bu sebzeleri çalmıyor. bir komşu gibi koruyor aksine.

jisung tahta kapıyı tıklatıyor, geldikleri onca yoldan sonra ilk defa ayrılıyor milli yle kenetli elleri. göz göze geliyorlar, bulduklarına sevinemiyorlar henüz yaşlı adamı. çünkü buraya kadar gelebileceklerine akıl sır erdiremiyorlar.

kapı açık.

diyerek sesleniyor içeriden tok ses. usuldan gelen bir gıcırtı ile adımlıyor içeriye çocuklar. sıcacık şöminenin ısısı vuruyor yüzlerine, yerde serili olan tek bir kilim ve etrafındaki minderler üzerine oturmuş pir.

sakallarını örgülü boncuklar süsleyen, gözleri sürmeler ile çekili bu bembeyaz giyinmiş adamın yıllardır burda tek başına yaşadığınu düşünmek ikisini de ürkütüyor, yine de tam karşılarına geçip yere çömeliyorlar.

kısa süreli bu sessizliği bozan pir'in tüten çaydanlığı ateşten çekip karşısındaki çocuklara birer fincan dolduruşu oluyor. ada mayının kokusu etrafı iyice sararken pencereye çitileyen yağmurun sesi de kulakları dolduruyor.

kendinizle beraber bereketi de getirdiniz. anlaşılan o ki pek de hayırlı evlatlarsınız ikiniz de.

pir'in güzel sözlerini büyük bir ciddiyetle taşıyor ikisi de.

"teveccühünüz efendim. biz sadece size danışmak için onca yol katetmiş iki çocuğuz. daha fazlası değil."

felix'in de çayından bir yudum alması ile onlara neden bunca yol geldiklerini soruyor pir. sanki bilmiyormuş gibi...

"biz ön üç yaşındayız.."

birbirlerinin gözlerine bakıyorlar duraksayıp. bir sayıdan bahsetmek hiç bu kadar zor gelmemiş olsa gerek kimseye. kursakları kurutuyor, dilin etini soyuyor.

"ve bu yaz gönderileceğiz."

anladığınu belirtircesine sallıyor kafasını pir. zamanında karşısındaki bu iki çocuk gibi kaç kişinin ölmemesi için uğraştı hatırlamıyor, sayamıyor.

jisung ise kararlı bakışları ve sıkılı yumruğu ile sürdürüyor derdini anlatmayı.

"fakat gönderilmek istemiyoruz. kalmak istiyoruz, yaşamak istiyoruz. en azından normal çocuklar gibi biz de büyüyelim istiyoruz. birkaç santim daha boy atalım sonra da kendimizi bir şey sanalım istiyoruz. en azından buna izin versinler diye kasabanın tüm çocukları her akşam dua ediyor fakat ne çare. yalnızca cebi dolu olan aileler kurtarabiliyor çocuklarını."

yağmur gittikçe daha sert çarpıyor pencereye. jisung'un içindeki öfke sanki havaya karışıp yeni bir element olarak vuruyor yeryüzüne. doğa onu duyuyor gibi davranıyor.

"siz gittikten sonra hiçbir şey düzelmedi, tam tersi saha da beter oldu. hâlâ tanrıların gazabından kurtulabilmiş değiliz, kimse çoktandır inandırıcı iki göz yaşı dökmedi bu kasabada bizler dışında. timsahlar ile bir arada yaşıyoruz resmen. içimize kadar öfke ve nefret doluyuz.

bir fırtına olup yıkıyorum her gece rüyalarımda evimi. hızımı alamayıp tüm diğer evlere de uğruyorum. fakat sadece çocuklara dokunmuyorum, ant içtik bir törpü ile yaşamı sivriltilip ellerinden alınanları yaşatmaya. bizler en günahsızlarız, yine de kimseden korkmaz kimseye eğili boyun boyun bırakmayız."

bir masal karakterine akıl verecek cesareti ile destursuzca konuşuyor jisung. nerden topladı bilmiyor bunca duyguyu, uykularında tekrar tekrar söyledigi sözleri şimdi onu anlayan birine demek tuhaf geliyor. bir parça bile anlaşılabilirse yan tarafındaki ateşe elini basmaya bile razı. yeter ki anlaşılsın istiyor.

Patricia'nın Çocukları ; JilixWhere stories live. Discover now