Aras'ın montunu giyerken Berk ile aramda mesafenin açıldığını hissedebiliyordum şimdiden. O benim arkadaşım olan Berk'ten çok uzaktaydı şimdi. Bahçede oturmak için ayrılan köşeye doğru ilerlerken yakınlarda bulunan korumalar hızla uzaklaştılar. Berkle karşılıklı oturduğumuzda bana kahvelerden birini uzattı, bakışları yüzümde dolaşıyordu.

"Ben özür dilerim," dedim başımı önüme eğerken. Utandığımı hissediyordum. Sevdiğin kadının ölümüne sebep olduğum için diyemedim o an.

"Ne için?" diye sordu tıpkı Aras gibi.

"Yaşadıkların için," dedim Aras'a söylediğim gibi.

"Demek karın ağrın buydu," dedi kendi kendine konuşur gibiydi.

"Eğer bilseydim," diye telaşla devam ettim. "Yemin ederim eğer bilseydim, ben izin vermezdim."

"Hiçbir zaman senin suçun olduğunu düşünmedim." Dedi kahvesi ellerinin arasında öylece dururken onu sıkan parmaklarının farkında değil gibiydi. "Bu Beren'in seçimiydi." Bakışları yüzümde gezindi. "Neden bizi değil de seni seçtiğini hiç sorgulamadım ben. Sende sorgulama, kendini suçlama. Senin yanına gelmekte benim seçimimdi. Biz kendi seçimlerimizi yaşadık Göksu ve sonuçlarına razıydık."

"Eğer ben olmasaydım," derken çaresizlik soğuk havada bile içimi ısıtacak kadar sıcaktı adeta.

"Sen hiçbir şey bilmiyordun Göksu. Biz bilmene izin vermedik. Bak görüyor musun senin yerine seçim yapmışız," dudaklarında duygusuz bir gülümseme belirdi. "Keşke hiç bilmeseydin."

"Bu bencilce." Dedim doğrudan onun gözlerine bakarak.

"Belki," dedi derin soluğunun arasından. "Ama en azından o zaman mutlu bir kız olarak kalırdın. Görmüyor muyum sanıyorsun? Paramparçasın, Göksu."

"Sadece her şey fazla üst üste geldi, geçer." Berk'in gözleri hariç her yere bakıyordum. Belki geçen iki yılda ben onu tanıyamamıştım ama o beni tamamen tanımıştı. Parçalandığımı görebilecek kadar, ondan başkası görmemişti.

"Umarım," Başını gökyüzüne çevirerek beni gözlerine bakma riskinden kurtardı. İkimiz de kahveleri içerken sessizlik aramızda hüküm sürdü.

"Biliyor musun Göksu?" dediğinde bakışlarım Berk'in yüzünde dolaştı ama o Gökyüzüne bakıyordu. Başı hafifçe geriye düşmüş, gözleri yıldızların ışığını taşır gibi parıldıyordu. "Ben Beren'i çok sevdim. Kendimden bile çok. Şu an çıksa bir yerden beni ölüme çağırsa bir saniye bile düşünmem. Ona sadece bensiz öldüğü için kızdım."

"O da seni çok sevmiş." Diye mırıldandım Baran'ın anlattıklarını düşünürken.

"Sevdi," dedi kendi kendine konuşuyor gibi. "Çok sevdi." Sonra birden bana döndü bakışları gökyüzünden. Yağmur başlamıştı şimdi, sanki Berk gökyüzüne artık bakmadığı için ağlıyordu gökyüzü. Dudakları hafifçe kıvrıldı ve başını yeniden kaldırdı. "Bu yağmur sensin işte, meleğim." Ses tonu ilahi bir şarkı gibi çıkmıştı dudaklarından.

"Ben ona hep meleğim derdim," bakışları yeniden beni buldu. Sanki yağan yağmur ya da soğuk onu rahatsız etmiyor gibi hareketsizdi. Yağmur damlaları saçlarına tutunuyor, bazıları yavaşça gözyaşı gibi yanağından süzülüyordu, belki de gözyaşı süzülüyordu.

"Ben ona hep meleğim derdim," kendini tekrarladığında şimdi daha çaresizdi sesi. "Bu yüzden mi beni bırakıp melek oldu?" Başını gökyüzüne kaldırıp gözlerini kapattı, sorusu bana değildi.

Geçmişin GölgesiWhere stories live. Discover now