36. BÖLÜM - YILDIZLAR

En başından başla
                                    

"Alt dudağını ısırmak sana da yakışıyor."

Hera fazlaca yorgundu ama Keskin'in her mimiği onu kendine getirebilirdi, onun varlığını hissetmek ruhunu bedenine kavuşturuyordu.

"Nereye gidiyoruz."

"Önce eve, eşyalarını toplayacağım sen de üzerini değiş, siktir olup gidelim şu cehennemden."

Hera, Keskin'in yüzüne baktı. Tepesi atmış gibiydi Keskin'in. Soluduğu hava zehir gibi geliyordu.

Hera Zeyat

Eve geldiğimizden beri Keskin'in yoğun ilgisine maruz kaldım. On beş dakika önce duştan çıktım ama hâlâ arkama geçmiş saçlarımı kurutuyordu.

"Keskin yeter artık."

"Hasta olma."

İç çektim ve aynadan onu izlemeye devam ettim. Yüzü o kadar güzeldi ki... Her neyse, bu konuya daha öncede girdim ama anlatırken işin içinden çıkamadım.

Saçlarımı kuruttuğunda boynuma bir öpücük bırakıp doğruldu ve bavulları kapıya yaklaştırdı.

"Sana dokundular mı?" dedi birden, arkası bana dönüktü ama yavaşça döndü ve gözleri gözlerimi buldu. Ellerini cebine yerleştirdi, göz süzgecinden beni geçirmeye başladı. Bu soru beni korkuttu, çünkü bunu neye dayanarak sorduğunu bilmiyordum...

"Hayır, neden böyle bir soru?"

Dalgın dalgın bana bakan gözlerini ancak başını salladığında çekebildi.

"Bunu öğrenmek hakkım."

"Elbette ama böyle bir şey yok."

Cümlemin hemen ardından beni onayladı, kafası bir şeye bulanmış gibiydi. Kapı çaldı, Keskin dışarıya ses verdi. İçeri giren Soner ve korumalardı, üçüde içeride bulunan eşyaları arabaya yerleştirmek adına taşımaya başladılar.

Çıktıklarında bizde çıkarız sandım ve kapıya yaklaştım ama Keskin kapıyı kapattı ve önüme geçti.

"Gene disiplinsiz davrandın, her zaman olduğu gibi."

Yutkundum, elleri cebindeyken bana doğru bir adım attı, bir adım geriledim.

"Seni ilaçlar konusunda defalarca uyardım ama sen sorumsuzluğunu konuşturmaya devam ettin."

Yüzündeki ciddi ifade kendinden ödün vermiyordu, bu yüzden ağzımı açmak istemiyordum çünkü tekrar kavga edecektik.

"İlaçları birkaç gün üst üste içmedin, değil mi?"

Başımı salladım yere bakarken, bir yandan gerginlikten parmaklarımla oynuyordum. Yüzümü tuttu ve kaldırdı, ona bakmamı sağladı.

"Hesabını soracağım."

Bileğini tuttum, gözlerimi kıstım ve yüzümdeki elini indirdim.

"Neyin hesabını soruyorsun?"

Sorum biter bitmez yüzüme eğildi, önce dudaklarıma sonra gözlerime baktı.

"Başından beri ne konuşuyorsak onun hesabını, Hera."

Beni buraya tek başıma yollamışken birde hesap sormaya tenezzül ediyordu, lânet algısından kurtulması mümkün değildi.

RANDEVUEVİ | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin