one

160 1 0
                                    

Neydi bu şimdi? Yine aynı şeyi yapmalıyım. Bu zamana kadar elimden gelenin en iyisini yaptım. Yine yapmalıyım. Başka çarem yok. Sadece duymamazlıktan gel ve yaptığın eyleme devam et. Cevap verme. Evet yapmam gereken bu. Kulağa ne kadar kolay geliyor değil mi? Katlanmanız gereken kişi patronunuz değil. Öğretmeniniz değil. Bir arkadaşınız hiç değil. Hiç birine katlanmak zorunda kaldınız mı? Tabii ki kaldınız. Hepimiz insan değil miyiz? Hepimiz bunları zaman zaman yaşıyoruz. Bu gayet normal.

Sabır nedir? öfkelenilecek bir durumda sakin kalmak değil mi? Evet öyle. Peki katlandığınız kişiye göre sabır değişir mi? Kendim sorup kendim cevaplıyorum. Bunu da cevaplayayım. Evet değişir. En azından benim değişiyor. Bazen o kadar sabırsız bi hale geliyorum ki normalde tepki bile vermeyeceğim şeyler benim için dünyanın en büyük sorununa dönüşüyor. Bu benim suçum mu? Eğer beni suçluyorsanız muhtemelen hiç benim kadar sabretmediniz. 

Okuldan çıktığımızda Helen'in bizi beklediğini gördüm. Elif'in koluna dokunup onu Helen'e doğru yönlendirdim. Birkaç adımda yanına vardığımızda kaldırıma çıkıp beklemeye başladık. Helen'in sevdiği çocuğu bekliyorduk. Helen yaklaşık bir buçuk aydır bu çocuğa platonikti. Onu görmeden eve gitmek istememişti. Bizde onu yalnız bırakmadan hep beraber çocuğu görmesini bekliyorduk. Uykudan kalkmış bir biçimde apar topar sınıftan çıkınca etrafa boş bakışlar gönderiyordum. kendime gelip gözlerimi kaşıdım. 

'Kanka daha ne kadar bekleyeceğiz ya?' dedim Helen'e.

'Çıkar şimdi. Akşama kadar okulda kalacak değil ya.' diye cevapladı. Yerimde kıpırdayarak okuldan çıkan insanlara bakıyordum. bir çoğunu bahçede görüyordum. Bazılarını ise sanki ilk defa görmüş gibiydim. Hafızamın zayıf olduğundan değil okulun çok kalabalık olmasından kaynaklıydı. Elif'e baktığımda gözleriyle birini arıyordu. Evet biliyorum. O da platonik olduğu çocuğu arıyordu. Elif bunu belli etmemeye özen gösteriyordu ama nafile. Her ne kadar dikkat etse de onu görüyordum. Evet gözlerinin saniyeler içerisinde çok kez sağa sola oynadığını görüyordum. Teker teker herkese bakıp aradığı yüzü görmeye çalışıyordu. sessizce etrafına bakınırken bir şey söylemedim. söylesem de ne fark ederdi ki? Elif onu unutmalısın. Elif sana bok gibi davranıyor. Elif o başkasını seviyor. İnanın bunları söylersem hiç bir faydası olmayacak. Her şey Elif'in kafasında bitiyor. O kendi kafasında bitirmeden bu hoşlantı bitmeyecek. Ben düşüncelere dalmışken Helen bir adım atıp önümüzden yürümeye başladı. Etrafıma bakındığımda Helen'in hoşlandığı çocuğun bi kızla okuldan çıktığını gördüm. Elif bunları fark etmemiş olacak ki hâlâ öylece bakınıp duruyordu. Onu dürtüp

'Şuna baksana Helen'inki yine bi kızla.' dedim. Benim baktığım tarafa bakıp ufak bi küfür etti. Elif'i tuttuğum gibi Helen'in arkasından hızlı adımlarla yürümesini sağladım. Garip geliyor mu? Elif'i tutup yürütmem ya da insanları rahatsız edercesine incelemem? Elifle böyleyiz. Onun yanındayken onu yöneltmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. Öyle de yapıyorum. Elifte buna bir kez bile itiraz etmedi. Aksine hoşuna gitti. Elif'in eskiden sosyal anksiyetesi vardı. Biz olmadan çöp bile atamazdı. Onu o kadar iyi bi hale getirdik ki eskiden böyle bi sorunu olduğunu hatırlamıyor bile. Ben yine düşüncelere dalmışken otobüs durağına varmıştık. kısa sessizliğin ardından ilk konuşan Elif oldu. 

'Kanka neden bu kadar moralini bozuyorsun ki? Sende sınıftan erkek bi arkadaşınla okuldan çıkabilirsin. İlla sevgili olmanıza gerek yok.' dedi.

'Evet Elif sorun da bu. Çocuğun bir sevgilisi yok ama her teneffüs başka bir kızla gülerek sohbet ediyor. Hepsi flörtü olabilir.' diye cevapladı Helen. Ortalık gerginleşmeden bir şeyler söylemeliydim.

'Belki bir sürü arkadaşı vardır. Arkadaşlarının hepsi erkek olacak diye bir kural yok ki. Çevresi geniştir. Üzme sen kendini. Hem dünyanın sonu değil ya kocaman okulda bir sürü erkek var.' dedim. Uykum daha açılmamış olacak ki aklıma ne geldiyse söyledim. Helen bana gülümseyerek baktığında yanlış bir şey söylememenin verdiği rahatlıkla bende gülümsedim. Elif gün içinde sınıfta olan olaylardan bahsederek Helen'in kafasını dağıtmaya çalışıyordu. Bende arada lafa girip espriler yaparak gülüyordum. Çok beklemeden otobüs geldiğinde duraktaki tüm öğrenciler otobüse adeta hücum etti. Ortalarda olmanın zorluğu vardı. Arkadan ittirenler yetmiyormuş gibi önündekini ittirmiş oluyordun ve önündeki arkasını dönüp garip bir bakış atıyordu. Sanki ben ittiriyorum? En önde Helen sonrasında ise Elif otobüse bindi. Hemen arkalarından binmeye çalışsam da kenardan bir piç aradan sıvıştı ve önüme geçti. İşte bundan nefret ediyordum. Elifler ile aramıza insan girdiğinde otobüsten inene kadar konuşmamız zorlaşıyordu. Zaten içerisi ayrı bi olay...

İkinci otobüse çoktan binmiştik. Elif'in inmesine birkaç durak kala huzursuz hissetmiştim. Her zamanki rutinimizdi. O olmadan yolda yürümek bile sıkıcı geliyordu. Elif'in inmesine bir durak kala oturduğum koltuktan inmek üzere olan kıza uzaktan öpücük attım ve el salladım. Telefonu işaret ederek eve geçtiğinde yazmasını söyledim. Yani söylemeye çalıştım. Kaşlarını çatsa da sanırım bir şekilde anlamıştı. Helen bu halimize gülerken bende durağımı kaçırmadan düğmeye bastım ve inmek için otobüs koltuğundan kalktım. Çantam ağır gelse de eve kadar yürümek zorundaydım. Otobüs kapısının önünde arkamı dönüp Helen'e öpücük gönderip el salladım.. 

Otobüsten indiğimde yalnızlık başlıyordu. Kulaklıklarımı takıp müzik dinlemekten başka yapacak bir şey yoktu. Eve gidene kadar müzik dinlemek az da olsa iyi geliyordu. En azından istediğim bir şeyi duyuyordum. İstemediğim bir şeyi duymak zorunda değildim. Ben hangisini açarsam o müzik çalardı. Eve yaklaştığımda Babannemin evine baktım. Ayakkabı ve terlikler kapının önündeydi. Bu da evde oldukları anlamına geliyordu. Eve yaklaşınca çantamdan evin anahtarını çıkardım. Anahtarı deliğe sokup kapıyı biraz kendime doğru çektim ve anahtarı çevirdim. Asansör düğmesine basıp asansörün gelmesini bekledim. Asansör geldiğinde ikinci kata çıkıp eve girdim. En sevdiğim hislerden biri buydu. Evde kimse yoktu. İstediğim gibi yayılabilirim. Kimse bana laf edemez. Kimse bağıramaz. Kimse küfür edemez. Çünkü evde sadece ben vardım. Odama geçip çantamı yatağımın kenarına bıraktım. Kulaklıklarımı çıkarıp üstümü değiştirdim. Ev kıyafetlerimi giydiğimde banyoya gidip ellerimi yıkadım. Huzur. Evet o an sadece huzurlu hissediyordum. Mutfağa gidip cezveye biraz  süt koydum. Dolaptan bardak çıkardım ve içine kahve ve biraz toz şeker koydum. Telefonumdan şarkı açıp bir kenarı koydum. Sesi tamamen açtım. Gerçekten iyi hissediyordum. Cezvedeki süt kaynamaya yakındı. Altını kapatıp sütü bardağa döktüm. Bir yandan da şarkıyı mırıldanıyordum. Sütü koyduğumda musluktan cezveye su akıttım ve lavabonun içine bırakıp kahvemi aldım. Salona giderken telefonumu unuttuğumu fark ettim. Geri dönüp telefonumu aldım. Tekrar salona giderken kapıdan kilit açılma sesi geldi. Tüm huzurumu kaçıran sesin bir kilidin açılma sesi olduğu sinir bozucuydu. Sesi umursamadan salona geçtim ve kahvemden bir yudum aldım. Telefonumdan sosyal medyaya göz atarken onun geldiğini anlamıştım. Ben ne zaman kurtulacaktım? Ya da kurtulacak mıydım? Tanrım. Tanrım beni bu evde yaşamaya mecbur bırakma. Bana biraz güç ver. Güç ver ki ben kendimi kurtarabileyim. 

Du hast das Ende der veröffentlichten Teile erreicht.

⏰ Letzte Aktualisierung: Feb 25, 2023 ⏰

Füge diese Geschichte zu deiner Bibliothek hinzu, um über neue Kapitel informiert zu werden!

You and MeWo Geschichten leben. Entdecke jetzt