16. Bölüm "Sen Öyle San Güvercin!"

En başından başla
                                    

"Şu siktiğimin nefesinin içine gitmesine izin ver artık! Lütfen beni içeri al Güvercin... Benim sana olduğu kadar, en az senin de bana ihtiyacın var..." diye yalvardı umutsuzca... Sonra bir mucize oldu ve Nehir öksürerek havadaki her bir zerreyi içine çekmek istercesine solumaya başladı.

"Oh tanrım! Aferin Güvercin... Öksür, dilediğin kadar öksür... "

Her nefes alışında daha çok öksürse de Yağız da onunla birlikte derin nefesler çekti içine. Sessizce şükürler etti dualar döküldü dudaklarından...

"Hoş geldin Güvercin." Elleriyle kızın yanaklarını okşarken, az önce açılan gözlerine bakıyordu.

"Hoş buldum..." dedi Nehir gözlerinden süzülen yaşlara aldırmayarak.

Nehir'in çatallı sesi kulaklarını doldurduğunda onu kaybetmediği için binlerce kez Yaradana dualar etmek istiyordu. Ellerini ıslatan gözyaşları adamın içine akıyordu sanki. Kızgındı! Onun bu kadar çabuk pes etmesine kızgındı. Her şeyden bu kadar çabuk vazgeçmesine, kendisinden utanmasına kızgındı. En çok da o zamanlarda onun yanında olamadığı için kendisine kızgındı.

"Bir daha sakın böyle bir şey yapayım deme." dedi genç kızın gözyaşlarını uzaklaştırmaya çalışırken. O sırada kendi gözünden düşen bir damlaya engel olamamıştı. Tam kızın üstünden çekileceği zaman genç kızın küçük parmakları uzaklaştırdı tuzlu damlaları Yağız'ın gözlerinden. İkisi de sessizce akıttılar gözyaşlarını.

"Bu son olsun Güvercin. Artık ağlamak yok. Bundan sonra ben varım. Sadece ben..." diyerek hızla kızın üstünden çekildi. Bir kadının önünde ağlamak kendini hiç bu kadar aciz ve rahatlamış hissettirmemişti...

Kendini banyoya attığında boğazına kadar gelen ama bir süredir bastırdığı hıçkırıklarını bıraktı. Üstündekileri parçalarcasına çıkartıp sağa sola fırlatırken sesli sesli ağladı. Üstünde kalan son kumaş parçasını da çıkartıp attığında güç almak istercesine dayandığı duvardan yavaşça kendini yere bıraktı. Artık bedeni de ruhu gibi çırılçıplaktı. Derin derin nefes alırken boğazını yakan seslerden utanmadan ağladı. Genç kızın bu yaşta bu kadar acıyla tek başına baş etmek zorunda olduğu için, o bu kadar yaralıyken, bunları ona yapanı soramadığı için, onun acılarına nasıl ortak olacağını bilemediği için en çok da onu Eymen'e teslim etmemesi için yalvarırken onu duymazlıktan geldiği için ağladı. Suçluydu hem de çok suçluydu... Bir ay önce onu ilk gördüğünde yerinden çıkacak gibi atan kalbinin sesini duymak istemediği için suçluydu...

Şimdi telafisi olur muydu bilmiyordu ama bu Güvercini bırakmaya asla niyetli değildi. Sabırla bekleyecekti iyileşmesini. Ondan hislerine karşılık vermesini beklemiyordu. Kendi bile hislerini yeni yeni kabullenmeye başlamışken genç kızı hiç bir şey için zorlamayacaktı. Üstelik bu kadar yaralıyken, önce yaşaması gereken birçok duygu varken onu, hissettiği bu adını bile koyamadığı kavurucu duyguyla boğmayacaktı. Önce şefkatini hissetmeliydi genç kız, her zaman yanında olacağını, o istemedikçe onu hiç bırakmayacağını anlamalıydı. Sonra sevgisi işlemeliydi her bir zerresine yavaş yavaş... Suya hasret kalmış çöllerde, kaynak bulmuş bir bedevi gibi kana kana içmeliydi sevgisini. Sonra, eğer o da gönüllüyse sunacaktı kalbini kendi elleriyle. İşte asıl o zaman yanacaktı yüreği aşk ateşiyle. Ruhları aşkla kavuştuğunda bedenleri de alev alacaktı bu yangınla. Birlikte yanacaklardı o zaman cayır cayır...

Daldığı derin rüyalardan uyanırken odadan gelen iç çekişleri duyduğunda sadece dişlerini sıkmakla yetindi. Nehir'in de kendi gibi içindekileri boşaltıp biraz olsun rahatlamaya ihtiyacı vardı. Kendi gözyaşlarını silip içeriden gelen hıçkırıkları duymamak için dudaklarının içini ısırarak yavaşça oturduğu yerden kalkıp soğuk duşun altına girdi. Soğumalıydı biraz. Soğuyup sakin kalmalıydı. İçerdeki Güvercinin yaralarını sarabilmek için güçlenmeliydi...

HIRÇIN GÜVERCİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin