Çiçekler Arasında Huzur Dolu Bir Ölüm

En başından başla
                                    

Bit tarafım odaya geri girip Yoongi'nin ağzını yüzünü dağıtmak istiyorken diğer tarafım ise sadece "Neden?" demek istiyordu.İki düşüncemide rafa kaldırıp olay yerine intikal etmeye karar verdim.

Ekip aracının tepesinde yanan mavi ışıkları söndürüp,depoya doğru yürüdüm, koca depo bundan 6 sene önceye kadar tapınaktı daha sonrasında hükümetin ani kararıyla kapatılmıştı şuana kadarda kimseden düzgün bir açıklama gelmemişti tabi bu belirsizlik sonucunda çok fazla teori üretilmişti halk tarafından,fakat işin sonunda şuan burada ekip arkadaşımın ceseti duruyordu.

Deponun önünde dikilen iki polis emniyet şeridini kaldırıp içeriye geçmemi sağlayacak kadar yukarı kaldırmıştı.

Adımımı atar atmaz ağır kan kokusu ve cesetin kokusu iliklerime kadar işlemişti eğer düşündüğüm gibiyse cinayet bundan iki veyahut üç gün önce işlenmiştir bu kokunun başka açıklaması olamazdı çünkü.Olay yeri incelemeden gelenlerden biri yanıma yaklaşıp maske ve eldiven uzatmıştı başımla teşekkür edip aceleyle maskeyi taktım.Koku tamamıyla gitmesede biraz daha hafiflemişti,içinde bulunduğumuz depo oldukça büyüktü her yerinden başka bir odaya çıkılması mümkündü,yılların verdiği rutubet ile tavanlar ve duvarlarda küf olduğu belli olan yeşil renkte maddeler vardı kimi yerde koyu yeşil kimi yerde bu yeşilin en açık tonu hakimdi.Tapınağın tam ortasında duran ve gittikçe aşağılara kadar uzanan avize artık eskisi gibi görkemli değildi sadece toz ve örümcek ağı kaplıydı etrafın bu kadar tozlu ve bakımsız olmasına rağmen zeminler için aynı şeyi söyleyemezdim.Üzerinde durduğumuz zemin oldukça bakımlı ve temizdi neredeyse parkelere bakınca kendi görüntümüzü görecektik.Başımı yerden kaldırıp sağ tarafımda kalan ve bana en yakın olan odaya girdim,kapının kolunu hafifçe aşağıya indirmemle sonuna kadar açıldı kapı ve içeriden yayılan mis gibi gül kokusu duyuldu,ciğerlerimde uzun zaman sonra sigara dumanı yerine gül kokusu vardı.

İlk odaya kabaca baktığım zaman ayak bileklerimin iki parmak üstüne kadar uzanan gül yaprakları vardı yerde,bir adım daha attım içeriye,yapraklar yürümemi ne kadar zorlaştırsada odanın ortasına gelebilmiştim.Oda da loş bir ışık hüküm sürerken silahımı belimden çıkarmış namlusuyla temkinli bir şekilde gül yapraklarını kenara atıyordum.Çok geçmeden yaprakların arasında mavi renkte belli belirsiz harfler olduğunu fark ettim,silahı belime koyup bu seferde ellerimle gül yapraklarını eşeliyordum ta ki yazı gözler önüne çıkana kadar.

"Eğer ki bana beni beni sevdiğini söylersen sana kalbimi veririm,eğer ki benden canımı istersen sana gine kalbimi veririm fakat benden gül istersen sana vereceğim tek şey kan olur."


Son kelimesine kadar sanki kalbim varlığını belli etmek,hissettirmek için maraton koşusunda gibi atıyordu kanımı daha da hızlı pompalıyordu.Sorgu odasında Yoongi'nin sorduğu "Güller mi menekşeler mi?" sorusu aklımda şimşeklerin çakmasına neden olmuştu,zaten onun yaptığına emindim fakat bariz şekilde cinayeti işlediğini belli eden sorular sorması üstelik tam da bugüne denk gelmesi garibime gitmişti.Fazla vakit kaybetmek istemiyordum çömeldiğim yerden kalkıp kapıya doğru yürümeye başladım ki ayağıma neyin dahi takıldığını bilmeden ve aniden duyulan ateş sesiyle bedenimi yaprakların üstüne yüzüstü yığılmış vaziyette buldum,kendimi toparlayıp kalkmaya çalışıyorken odayı emniyet büro polisleri doldurmuştu herkes telaşla çevremde koşturuyor "Kanaması var,ambulansı arayın çabuk!" diye bağırışıyorlardı,sol elimi sağ omuzuma atıp başımıda yaranın olduğu yere çevirmiştim.Kurşun sağ omuzumu sıyırmıştı sadece çok ciddi birşey değildi.

"Ambulansı felan aramayın,iyiyim ben."

Ben böyle söylerken diğer yandan üzerimdeki ceketi ve gömleğimi çıkartmış omuzuma sarıyordum,yaramı sıkıca sardıktan sonra çıplak kalan üstüme çeketimi giyip odadan dikkatlice çıktım,kapıyı kapatmak üzere müdahalede bulunan polis memurunu durdurup son kez içeriye baktım.Yerdeki ip duvarın arkasındaki silahın tetik kısmına bağlıydı,ipe takıldığım zaman silah ateşlenmişti.İşim bittikten sonra kapıyı sertçe kapatıp önüme döndüm sağımda duran memura cesetin yerini sorup o odaya doğru ilerlemiştim,diğer odaları incelemeye gücüm yoktu ya da ölmekten bile korkutuğum için fazla kurcalamak istemedim.

Tapınağın son odası içeride cesetin olduğunu kanıtlmak istercesine kan kokusunu artırıyordu anbean,odadaki herkes koşuşturuyor delil torbalarına buldukları,gözlerine çarpan herşeyi koyuyorlardı.Sağ omuzumu sardığım gömleğimi biraz daha sıkı bağladıktan sonra odaya daldım.

Aslına bakarsak ortada Seokjin yoktu,Seokjin'e ait olduğu düşünülen dokular vardı başta fakat buraya gelirken olay yeri inceleme ekipleri beni aramış ve suç mahalinde Seokjin'in saatini bulduklarını söylemişlerdi.Yerlerde ilk odadaki gibi gül yaprakları vardı tek fark bu sefer yapraklar ayakkabı tabanımızı geçmiyordu,daha seyrek serpilmişti etrafa.Kırmızı güller kanın o en koyu rengiyle birleşince daha önce görmediğim kırmızı tonuna bürünmüştü.

Seokjin tavandan zeminin bir kaç metre üstünde avizeden aşağıyaya doğru boynundan zincirle bağlanmış halde öylece duruyordu.Ceset havada asılı duruyorken kasapların arkasındaki et kesim yerlerinde hayvanların derisini soyup kanının tamamiyle akması için bacaklarından bağlanıp gine zincir yardımıyla asılmasına benziyordu.Seokjin'in derisi soyulmuş parçaları etrafa gelişi güzel atılmıştı,iç organlarının hiçbiri ise yerinde değildi ne bu odada ne de tapınakta.Cesetin sadece belli başlı kemikleri duruyor onlarda olmasa insan olduğu bile anlaşılmayacak haldeydi.Gözleri yuvasından çıkmış artık bir bakışa sahip değildi sadece kafası yere düşmüştü.Şuan karşımda benimle uğraşan,yeri zaman şikayet eden arada benimle şakalaşan Seokjin yoktu,sadece et yığını vardı.

Daha fazla kaldıramayacağımı anladığım zaman dışarı çıkıp etrafta onlarca olan sandıkların birinin üstüne oturup sigara yaktım,bürünebileceğim en duygusuz ruh haline bürünüp odağımı sigarama verdim,tek ayağımı kaldırıp sandığın üstüne koydum sırtımıda duvara dayadım ki gözlerim kapanmak üzereyeken dışarıdan büyük bir patlama sesi geldi,sigarayı yere atıp söndürmeye dahi fırsatım olmadan silahımı alıp dışarıya koşuyorken tapınağın önünde duran iki polis memuru kanlar içinde yere yığıldı kapının önüne baktığım zaman olduğum yere çakılmış bakışlarımı genç adama kitlemiştim,gelen Yoongi idi.Etraftaki herkes silahlarına sarılmıştı fakat hepsine ateş etme fırsatı bile vermeden vuruyordu Yoongi,sonunda herkes kendi kanları içinde boğuluyordu.

Herkes tekrer teker yere yığıldıktan sonra koca tapınakta sadece ikimiz kalmıştık,işinin bittiğine dair tek dizinin üstüne çöküp silahını bana doğru yere sürterek atmıştı,gelen silahı ayakkabımın ucuyla durdurup bakışlarımı bir an bile üzerinden çekmeden aldım silahı içindeki mermiyi çıkartıp attım başka köşeye.

Normalde mint saçlı olan bu adam şuan üzerinde bir çok insanın kanını kendi saçlarında taşıyordu.Saçları,yüzü,kıyafetleri,elleri hepsi kanlar içindeydi,benden herhangi bir hamle gelmeyeceğini anladığı zaman üzerime yürümeye başlamıştı,ayaklarını kanlı zemine sürte sürte,nefeslerini sağ tarafımda hissedebileceğim kadar yakınıma gelip kulağıma eğildi.

"Sana demiştim Park Jimin 'Etrafında kimse kalmadığında.' " durmuştu dilini ağızının içinde gezdirip tekrar konuştu insanı sarhoş eden sesiyle.

"Benimle sevişirsin diye şuan kimse yok yalnız sen ve ben."


heaven and back [yoonmin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin