BÖLÜM 2- YALNIZLIK

123 13 13
                                    

Eve doğru çıktı Alev. Kapıyı açtı. Zili çaldığınızda kapıyı açan bir annemiz olmadığında anlarız yalnız kaldığımızı. İşte böyledir hayat. Tamamen illüzyonlardan ibaret. Bir varsın, bir yoksun. Aynadaki yansıman gibi. Gece çökünce kararır aynalar, gündüz olunca yüzün parıldar sihirli camda. Gündüzü yaşatanlar olmalı yanında, yakınında.

Ateş koşarak girdi hastanenin kapısından. Danışmadan oda numarasını sordu. Hastanenin havasını delip geçen bir hızla ilerledi. Gerçekler yüzüne sert bir tokat gibi çarptı. Nefesi kesildi bir an, kapıdan annesinin cansız bedeninin çıkarıldığını gördüğünde. Tutmadı elleri, ayakları. Yere çöktü sessizce. Kulak verdi sessizliğe. Dinledi uzun uzun. Anlatacak ne çok şeyi vardı böyle. Acılar, sevinçler, biten hayaller gizlenmişti sessizliğin huzurlu kollarında.

Alev ağır adımlarla mutfağa doğru ilerledi. Ruhunun derinlerinde yaşam tarzının ona aşıladığı geçmek bilmeyen bir mükemmellik isteği vardı. Her zaman  daha güzel, daha alımlı, daha güçlü olmak. Aslında içten içe bu istek onu dibe çekerdi. Alev dolabın alt rafına uzandı. Bir poşet hazır yiyecek çıkarttı. Yiyebildiği kadar yedi ve sonra banyoya koştu. Kustu. Biraz daha kustu.

Ateş bilmiyordu hayatının dönüm noktasında olduğunu. Ve tabi ki Alev de.

Her şey birdenbire olur bazen. Bazen de yıllar alır, küçük bir gelişme kat etmek. Hayat acıyı derinden yaşatır bize bazen. Bazen de gülümseriz içten gelen bir sevinçle. Dünya zıtlıklar dünyasıdır. Ve şu hayatta her şey zıttı ile vardır. Buna Alev ve Ateş de dahil.

Bazen hayatımız başka hayatlarla bir noktada kesişir. Bazen ne kadar istesek de yalnızlık denilen hastalıktan kurtulmayı başaramayız. Bazen ne kadar istesek de olmaz, olduramayız. Ya zaman yanlıştır ya da kişiler. O an gitmek istedi Ateş. Tek bir kelime etmeden gitmek. Arkasına bakmadan, bir kez daha düşünmeden, fazladan bir nefes daha almadan, daha fazla bu hayatı yaşamadan.

Hayat nefes aldığımız zamanların toplamından ibaret değildi. Hayat bundan çok daha fazlasıydı. Çok daha fazlası olmak zorundaydı. Birileri olmalıydı, hayatı anlamlı kılan.

Alev canı yakılmış, yaşamaktan kaçan küçük bir kız çocuğuydu hala.   Ateş asla vazgeçmeyen, vazgeçmeyecek, damarlarında gezinen kanın her damlasında ölümü hisseden, bambaşka bir karakterdi.

Deniz gibi gözleri vardı kadının. Saatlerce seyreylesen bile bıkmayacağın, mükemmel bir manzara. Ateş bazen gökyüzüne benzetirdi kadının gözlerini. Yağmurun griliğini taşırdı bazen bu gözler, bazen karın ışıltısını, bazen rüzgarın öfkesini. Uzun simsiyah saçları vardı Alev'in. Ateş dokunmaya kıyamazdı. Sanki her an paramparça olmaya hazır cam bir eşya gibi hissederdi Alev. Böyle hissettirirdi Ateş.

Gece yerini aydınlığa bıraktığında, aynı bok farklı gün diye düşündü Alev. Öyle değildi. 

İşe yetişmek için verdiği çaba takdire şayandı. Koştu nefesi kesilene kadar. Bir an durdu, soluklandı. Sonra yeniden koşmaya başladı. Tökezledi, düştü. Bir el uzandı yakınlardan, kaldırmak için onu. Kafasını kaldırdı. Yeşile çalan ela bir çift gözün saçtığı ateşlerle yandı, kül oldu. Uzatılan eli karşılıksız bırakmadı.


"Düştüğünü görmedim say."  dedi yabancı.

Hala el eleydiler ve işin garip tarafı şu ki iki taraf da hissizleşmişti. Hani karda yürümeye başladığında, canın çok yanar. Sonra alışırsın, hissizleşirsin ya. Öyle işte. O kadar farklıydı ki temas fakat bir o kadar hissizleştirmişti onları yakaladıkları ten uyumu. Alev dayanamadı daha fazla hissizleşmeye. İyi hissedebilmek için önce kendini hissetmesi gerekiyordu çünkü. Çekti ellerini adamın ellerinden. Çekti kendini bir adım geriye.


"Berk Yiğiter."

Alev sustu, sadece sustu. O an ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bir adım sonrasını tahmin edemeyecek bir haldeydi. Dünya belirsizleşmişti bir an.

"Sen kendini tanıtmayacak mısın?"

Berk oldukça muzip bir ifade yerleştirdi yüzüne. Gözleri kadının yüzünde gezindi kısa bir süre.


"Alev Çevik."


Kadın kısa ve öz bir cevap verdi. Adam panikle


"Özür dilerim. Bir an unuttum sormayı. İyi misin, bir yerinde bir şey var mı?" dedi.


O ana kadar dimdik ayakta duran Alev iki büklüm oldu.


"Bileğim, üstüne basamıyorum. Acıyor."dedi yüzünde sahte bir ifadeyle.


Berk kızın kolunu boynuna attı ve yoldan geçen bir taksiyi durdurdu. Oturmasına yardım etti. Hastaneye geldiklerine aynı tablo tekrarlandı. Asansöre kadar böyle devam ettiler. Asansör ilk katta durdu ve yeni insanlar yerlerini aldı. Hayat gibi işte. Bazıları iner yolun yarısında ve ne olursa olsun inenlerin yerine yeni insanlar biner. Bir taraftan yeryüzü doğumlarla kucaklarken küçük misafirlerini, bir taraftan ölümlerle hüzünlenir evren.

Bu sefer asansöre binen yüzlerden biri Alev için fazla tanıdık fakat fazla dağınıktı.


"Ateş?" 

KELEPÇE.Where stories live. Discover now