Bölüm On: Kelebek Yanıyor

23 17 3
                                    

Güneş parlıyor, hava kendi sıcaklığını belli edercesine üşümemize göz yummuyordu. Aralığın 14 ünde olmamıza rağmen, her yer sıcacıktı.

Ruhum gibi soğuktan kurtulmuş, bedenim de sıcak olmuştu.

Sabahleyin herkesten önce uyanmış olduğumdan sıkılmış, hava almak için dışarı çıkmıştım. Hayatım boyunca aradığım huzur bu ormanda, geçtiğim tüm bu çimenlik yolda gibi hissediyordum. Tam karşımda duran gölün ve kuşların rahatlatıcı sesi beni cennette gibi hissettiriyordu. Tüm evrenden soyutlanmış ve sadece ama sadece huzura ermiş gibi rahatlatıyordu.

Pijamanın yere değen kısımlarını hafifçe kıvırdım, çoraplarımı çıkardım. Göle girmek, bu huzura daha da yakınlaşmak istiyordum.

Buz gibi suya ayaklarımı soktuğumda içim soğuktan ürperdi. Hava soğuk olmayabilirdi ama bu gölü ısıtacak kadar da sıcak değildi.

Gözlerimi kapatıp havayı tüm gücümle içime çektim. İçime dolan serinlik beni mutluluk hissine sürükledi. Mutluydum, hayatım dünyanın en iyi hayatıymış gibi mutluydum. Karnımın güçlü bir şekilde guruldaması bile bunu bozamıyordu.

Kulaklarıma dolan kuş cıvıldamalarının yanına yerleşen bir çocuk sesiyle gözlerimi yavaşça araladım ve arkama döndüm.

Doruk saçları dağılmış, uykusundan yeni uyanmış bir şekilde tam karşımda duruyordu. Adımı seslenmeseydi burada olduğunu fark etmeyecektim.

Önüne gelen kıvırcık, sarı saçlarını arkaya doğru itti ve tekrardan, "Heval" dedi. Bu sefer cevap vermem gerektiğine kânaat getirmiştim. "Efendim?"

"Burada ne yapıyorsun?" Uzamış saçları, yine yüzüne gelmeye başlayınca sinirlendi. Ve onları arkaya doğru itti.

Cevap vermek için dudaklarımı araladığım sırada içime soğuk rüzgar girdi, bir anda ürperdim. Sudan çıkmaya karar verecektim ki, Doruk'un da çoraplarını çıkardığını fark ettim. "Sabah uyanınca buraya gelmek istedim. Huzura hiç bu kadar rahat bir şekilde erişememiştim. Sen de mi gireceksin?"

Dudakları sağ yanağına doğru kıvrılırken, yarım bir gülümseme attı. "Ben her sabah ormanda yürürüm. Yani burası benim mekanım Hermioneciğim!"

Bana Hermoine demesini hala pek anlayabilmiş değildim ama rahatsız olmadığımdan bir şey söylemedim.

"Ben de göle gireyim, bakalım huzura bulabilecek miyim?"

Kırmızı eşofmanının paçalarını kıvırırken, önüne gelen saçlarıyla savaşını izledim. Dayanamamış olacaktı ki, elini ıslattı ve saçlarına sürüp onları tamamen arkaya doğru attı.

"Vay be, su gerçekten buz gibi."

Her attığı adımda sendeliyor, buraya gelmekte zorlanıyor gibi görünüyordu. Nihayet yanıma geldiğinde 32 diş gülümsedi.
Gülümsemesine bir anlam verememiştim ama gülüşü arttıkça bir şeyler yapacağını sezdim.

"Doruk neden gülüyorsun?"

Sözler yerine elleriyle karşılık vermek istemişti. Eğildi, dizine kadar gel göl suyunu ellerine alabildiği kadar aldı ve son üstüme doğru attı.

"Ne yapıyorsun? Yapma."

Söylediğimi umursamamıştı. Onlarca kez eline aldığı suyu bana atmaya başlamıştı. Bunun bir su savaşı olduğunu fark ettiğimde, "Bunu sen istedin!" Diyip, ona karşılık vermeye başlamıştım.

İkimizinde inanılmaz derecede üşüdüğünü biliyordum ama buna rağmen asla durmuyor, birbirimizi son sürat ıslatmaya devam ediyorduk.

Hasta olacağımızı fark ettiğimde durdum. "Tamam, bu kadar yeterli hasta olacağız."

PAYİDARI ARAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin