2. BÖLÜM

12 1 0
                                    

  Bazen çok saçma şeyler yapabiliyordum. Mesela az önce tokat attığım çocuk sınıfında yerimi kapan mavi gözlü çocuk fark ettim. Yüzü bana değil yana bakıyordu. Artık ne kadar sert vurduysam. Kendini toplayıp bana doğru uzatınca ani refleksle ellerimle yüzümü kapattım. Hafiften parmaklarımı araladım ve ona baktım. Eli havada öylece bana bakıyordu. Acaba daha fazla durmadan gitsek mi? Sana katıldığım nadir anlardan biri. Allah'ım biri şu kızı doktora götürsün. Kendine sana katılıyorum diyor ya!  Seninle, ah pardon kendimle tartışmak isterdim ama maalesef buradaki tek sıkıntı bu değil. Karşımızda bana garip garip bakan biri daha var. Kollarımı yüzümden çekip,

  "Şey, ben soyunma odalarına geçecektim. Buranın açık olduğunu gördüm ve içeri girdim. Yani meraktan." dedim ama pek duymuyor gibiydi. Elimi yüzüne doğru sallayıp, "Hey!" dedim. İrkilip bana baktı ve yutkundu. Sonra başını hızlıca sallayıp,

  "Tamam, sorun yok." dedi. Yanından geçip soyunma odasına girdim. Kapıyı hafif aralık bıraktım. O'nun ölümünden sonra klostrofobim oluştu. Üzerimdekileri çıkarıp dolabımdaki poşete koydum. Yedek kıyafetlerim, siyah bir tayt ve kısa kollu beyaz bir tişörtten oluşuyordu. Bunları yazın dolaba koymuştum ama maalesef kış için bir şeyler koymamıştım. Çantamda hiç çıkartmadığım-evde giyip okula kadar getirdiğim- nar çiçeği rengindeki uzun hırkam aklıma gelince rahatladım. Okulda kısa kollu ile dolaşıp hasta olmak istemiyordum. Poşeti dolabıma koyup koridora çıktım.

   Basket salonunun önüne geldiğimde içerden top sesleri geliyordu. Hafifçe kafamı içeriye sokup oynayan kişiye baktım. Ve şaşırmadım. Mavi Gözlü Çocuk içerde potaya topları atmaya çalışıyordu. Gerçi atıyordu ama sinirle atıyordu galiba çünkü hiç bir top potayı bulmuyordu. Top sepetinden rastgele birini seçerek aldım ve sessizce potaya yaklaştım. Arkasında durdum ve zıplayarak topu potaya fırlattım. Gerçekten fırlatmadım. Attım. Çocuğun hareketleri durdu ve bana doğru döndü. Ona bakmadan topu izliyordum. Ve... Potaya tam girdi. Hafifçe sırıtarak ona baktım. Amacım asla onu etkilemek değil. Sadece girince sevinip ona sırıtarak baktım işte.

"Bir söz var bilir misin?" dediğimde tek kaşını kaldırıp bana baktı. Şu hareketi nasıl yapıyorlar ya?! Ben hep aynaya bakıp kaşımı tutuyorum.

"Öfkeyle kalkan zararla oturur. Yanlış anlama ama ellerinin içine bak." dediğimi yaptı ve avuç içlerine baktı. Kıpkırmızıydı.

"Ne demek istiyorsun?" Heh, tamda yerinde bir soru. Ben ne saçmalıyordum? 

"E, şey ya..." Hadi bul bakalım. "Yeni misin?" Aferin sana. Ayakta alkışlıyorum seni. Böyle saçma konulara girip sonra da durumu kurtarmak için daha saçma sorular soruyorsun.

"Evet." dedikten sonra etrafına bakındı. " Basket oynar mısın? Az önce attığın top tam girdi. Ve uzak mesafeden attın."

"Bizimkilerle ara sıra oynarız. Çok bir bilgim yok. Ama iyi olduğumu söylüyorlar." Yanımdan geçip sepetten bir top aldı, iki elinde bir sağa bir sola fırlatıyordu.

"Var mısın?" dedi. Ders matematikti ve cidden sıkıcıydı. Bence bu ders kaynatsam hiç fena olmazdı.

"Varım. Ama ben öyle boşuna oynamam." Topu bana attıktan sonra,

"Okey, o zaman üçte biter. Ben kazanırsam... Sana bir teklifte bulunurum ve onu kabul edersin. Sen kazanırsan... Ona da sen karar ver." Tamam, en fazla ne isteyebilir ki?

"Ben kazanırsam... Ee... Onu o zaman düşünürüm şuan aklıma hiçbir şey gelmiyor." deyip güldüm. O da bana güldü. Ve yeni fark ettim iki yanağında da, çok tatlı gamzeleri vardı. Şunu söylemeliyim ki, benim gamzelere zaafım vardı. Mesela benim elmacık kemiğimin orda vardı. Ciddiyim. Ve sadece sağ tarafta var. 

ARKADAŞWhere stories live. Discover now