1.Bölüm: Şeytanın Şehri

399 23 35
                                    

Sayısız kitaplarla elde ettiğim başarının verdiği özgüvenle yeni bir evreni yazabilmek için Vegas'a gelmiştim.

Hayatımda ilk defa bir kitabı yazmadan önce karakterimin yaşayacağı yere adım atıyor, onun gezeceği sokaklarda dolaşıyordum.

Bu benim kişisel hayatımda gerçekleştirdiğim ilk çılgınlık olabilirdi. Çılgınlık diyorum çünkü Vegas'a gezmek için gelebilirdim belki ama kitap yazmak için tercih edeceğim bir şehir olmazdı.

Bugüne kadar.

Yaptığım araştırmalara göre baya popüler olduğunu öğrendiğim bir bara girdim. Alkol kullanmayan biri olarak bana baya tezat bir yerdi ama çevremdeki arkadaşlardan alışkındım. Bara yaklaşıp yüksek taburelerden birine oturduğumda gülümsemesi fazlaca sırnaşık olan bir barmen beni fark ederek karşıma geçti.

Donuk bakışlarımla ona baktığımda benden iyi elektrik alamadığı için gülümsemesi hafifçe kaybolurken, "Ne içersiniz?" diye sordu. Amerikalı değildi, ingilizcesinden belliydi. Zaten burası da İtalyan bir zenginin barıydı. Bilerek buraya gelmiştim.

"Alkolsüz bir kokteyl," dedim. Kafasını sallayarak içeceği hazırlamaya gittiğinde ben de telefonumun not defterini açıp etrafda gördüklerimi not alıyordum.

Karakterim bu bara gelecek, bu tabureye oturacak ve benim aksime sert bir içki içecekti.

Yanıma birisi oturdu.

"Dammi un whisky. (Bana bir viski ver.)

Bir İtalyan.

Kafamı telefonumdan kaldırıp hafifçe ondan tarafa dönerek baktığımda onunda bana baktığını gördüm. Hafifçe gülerek bana bakan adamın benden küçük olduğuna bahse girebilirdim.

"Merhaba," dedi ingilizce. "Sizi daha önce burada görmediğime bahse girerim güzel bayan..." diye devam etti. Aksanı İngiliz aksanıydı gayet iyiydi.

"İlk defa geliyorum," dedim ona tezat ciddi bir sesle.

Bu sırada hem benim hem de onun içeceği gelmişti. Barmenin sırnaşık halinden eser kalmamış, benden tarafa bakmaz olmuştu. Bu adam ya önemli biriydi ya da buranın sahibiydi.

"Anladığım kadarıyla turistsin?" diye sordu.

"Gibi..." diye mırıldandım. "Gezmeye gelmedim, görmeye geldim."

Kaşları çatıldı.

"O ne demek?"

Ona doğru baktım bu sorgulama neden dercesine. Bakışlarımı anlamış olacak ki gülümsemesi genişledi.

"Sadece merak ettim... Ben Riccardo. Riccardo La Barbera."

Elini bana doğru uzattı. Bir eline bir de keskin mavi gözlerine baktım. Bu adam bir İtalyan'dı ve ondan öğreneceklerim belki işime yarardı.

Uzattığı elini tutarak, "Gül Korkmaz," dedim. Kaşları çatıldı. "Ama bana Rose der yabancı arkadaşlarım."

"Nerelisin?" diye sordu.

"İstanbul... Türkiye," dedim. "Ben Türküm."

Şaşkınlıkla, "Gerçekten mi?" dedi. "Asla tahmin edemezdim... Beni baştan aşağıya süzdü. "Hiç Türk'e benzemiyorsun... Vay canına."

Güldüm hafifçe. Kızıl saçlarım ve beyaz tenimle beni Rus sanarlardı hep o da öyle sanmıştı belliydi.

"Peki neden buradasın Rose? Yani özel değilse..."

"Yazarım ben. Kitap yazmak için buraya geldim."

Kaşları havaya kalktı. Dudaklarını büktü.

"Kitap yazmak için bunca yolu çekmek... Ne kitabı peki? Konusu ne? Gerçi Vegas'dasın. Burayla alakalı sanırım?" diye sordu.

KALBİMDEKİ YABANCI Where stories live. Discover now