SV_2

321 32 2
                                    



Hayat ne zordu, insanlar mı kendilerine zorlaştırıyorlardı.
Bazen nefes almak bile zor geliyordu.  Aldığın nefes de boğazında takılıp kalıyordu,  ne yaparsan yap aşağı kayamıyordu.

Selim geceye veda eden göğe başını kaldırıp bir süre baktı.  Bu sırada cebindeki telefon çalmaya başladı.  Sağ eliyle cebinden telefonu çıkartıp ekrana baktı, Levent arıyordu. 

Telefonu açıp kulağına koydu.  Levent hızlı konuşmasından bir şey kaybetmemiş gibi söze girdi. "Selim saat 8 gibi merkezde olman gerekmiş, ama neden bilmiyorum bana neden olduğunu söylemediler.   Ve ayrıca bu gece mesai yapacakmışsın sanırım.  Şimdiden geçmiş olsun "

"Levent sen bana bu saate mi haber veriyorsun bunu saat sabah 4 buçuk farkındamısın " konuşurken genç adam arabanın karşısında duran şişeleri kucağına toplayıp 4  5 adim uzağındaki çöp konteynırına attı. Bu sırada onu pür dikkat izleyen ikiliden habersizdi onların gittiğini sanmıştı. O tarafa dönünce onları görmeyi beklemiyordu biraz şaşırmıştı.

Levent karşı taraftan konuştu " Farkında olmazmıyım, tabikide farkındayım. "

Selim eliyle anlını ovuşturup devam etti" tamam gelirim "
Telefonu kapatıp cebine koydu ve karşında onu izleyen ikiliye dönüp "iyi günler size" dedi ve arabasına binip hızla eve sürdü.  Başı çatlayacakmış gibi ağrıyordu, bir eliyle direksiyonu tutup diğeriyle anlını ovuşturdu.  İçi halen daralıyordu, camı aşağı indirip soğuk havayı içine çekti.
Ciğerleri bir miktar da olsa serinlemişti.

...

Ikiside gencin gidişini şaşkınlıkla izlemişlerdi.  Fatih girdiği transtan çıkmak ister gibi başını sağa sola salladı.  Elini kardeşinin omzuna atıp kendine doğru çekti. 
"Hadi kız geç kalacağız "

"Tamam Fatih"

Iki kardeş bu güzel vaktin hoş sessizliğini dinlerken yollarını en yakında olan camiye çevirdiler . Adımları birbiri ardınca kovalayıp giderken ikiside dalıp gitmişti.

Hava soğuktu ama bu soğuk ne içlerine ne de düşüncelerine uğramamıştı.  Kübra yapmak isteyip te yapamadıklarını düşünüyordu,  oysa ne güzel hayalleri vardı.  En büyük hayali de okumaktı, lise yi bitirmişti fakat ünüversite? Hayır o içinde hep bir ukte olarak kalacaktı,  her hatırladığında acıtan!
Bu düşünceyle kardeşininin kolunu biraz daha sıktı.
Fatih Kübra 'nın kolunu sıktığından bi haberdi, tuttuğunu bile tam fark edememişti.  Iç aleminin hesaplaşmasındaydı. O genç ne için bu durumdaydı, bir sebebi vardı değilmi? Oysa çok efendi bir şekilde konuşmuştu, peki o hale onu ne getirmişti? Fatih in elinden bir şey gelirmiydi, yardım istese ederdi.  Doğru yolu bulmasına katkı sağlayabilirdi. Ama kimse ondan yardım istememişti. Peki üzerinde vebal olurmuydu? Onu o şekilde gördü ve yardim etmedi,o çukurdan çıkması için bi yardim eli uzatmadı diye. Olabilirdi.
...

Düşünceler ıssız, soğuk sokağa serilmişti.  Yerde cansız bir şekilde uzanıyordu boylu boyunca. Işıkları semaya karışan camiye geldiklerinde sabah ezanına 5 , 10 dk vardı belkide.  Fatih evden çıkmadan abdestini almıştı, her zaman olduğu gibi süt kardeşinin de abdestli olduğunu biliyordu.  Sormadı bu yüzden birlikte camiye girdiler, o kasveti dışarda bıraktılar ne de olsa burası huzur mekânıydı öyle değilmi.

Kübra yukarı çıkan merdivenlere yönelirken konuştu "Rabbim sesine güç, çağrına icabet edecek insan versin"

"In şaa Allah kardesim"diyerek  adımladı Fatih.
Sonrasında...

Namazını kılıp caminin bahçesine çıkmıştı Kübra.  Süt kardeş de yakinda çıkardı. 

Yemyeşil olan çimenlerin içine dayanamayıp oturuvermişti.  Feracesini eliyle duzenleyip başını göğe kaldırdı.  Gökyüzü gözlerini yarim saate kalmaz açardı.  Seher vakti olduğu için dışarısı çok loştu.  Hafiften turuncumsu hava Kübra'nın dudaklarını yukarı kıvırdı.
Seher onun için çok farklı anlamlar taşıyordu.  Acıların bir nebze de olsa iyileşmesini sağlayan en güzel vakitti.  Ona göre mutlu olmanın en güzel başlangıcıydı, yeniden denemekti seherin amacı.  Gülümsüyordu, en sevdigi zaman sabah namazından sonraki zamanlardı.

Fatih yavaş adımlarla camiden en son çıktığında kısık gözleriyle bahçeye baktı.  Biraz uzakta çınar ağacının yakınlarında yerde oturan Kübra'yı görüp yanına yaklaştı. 
"Küçük hanım ne yapıyorsunuz burda? " dedi şakalaşır bir ses tonuyla.

"Aslında Hoca efendinin yanıma gelmesini bekliyordum, siz neden gelmiştiniz beyfendi?" dedi genç kız hafiften dudağının bir kenarı yukarı kıvılmıştı .
"Beni kabul etmezmisiniz genç bayan? Benimle kahvaltıya gelir misiniz acaba?"dedi elini kardeşine uzatırken
"Olur Süt Hoca"dedi Kübra kahkahalarla gülerken, Fatih de kardeşinin gülüşüyle neredeyse eşdeğer bir gülüşle karşılık verdi.
Kol kola girip birlikte yavaş yavaş yürüdüler.
Sonrasında...

Eve geldiğinde başı çatlayacak derecede ağrıyordu, sessizce odasına çıkıp yataga kendini sırt üstü fırlattı.  Sırtı tutulmuştu ve bu sırt ağrısıyla mesaisi vardı . Işını sevmese yüzünü buruştururdu fakat işine aşık bir adamdı. 

Ailesi ve işi arasında seçim yapamazdı ki zaten ailesinden bi kız kardeşi, bi büyük annesi ve bir de işe yaramaz dayısı kalmıştı.  Dayısını düşününce bile yüzü istemsiz buruşmuştu Selimin.

Dolaptan siyah bir tişört ve kot pantalon alıp duşa girdi. 

Duştan çıktığında saçları ıslak bir şekilde anlını kaplıyordu.
Elindeki havluyla yatağın ucuna oturdu, bu sırada kapısı yavaşça tıklanıp açıldı.  Kimin geldiğini gayet iyi biliyordu bu yüzden saçlarıyla uğraşmaya devam etti. 

Zeynep elindeki iki elbiseyle abisine yaklaştı.  Kısa bir buğaz temizlemeden sonra abisine seslendi.
"Abi baksana hangisini giysem sence?" dedi elindeki iki elbiseyide yukarı kaldırarak.  Selim elindeki havluyu boynuna koyup elbiselere baktı. 

İlkinin rengi lacivertti üzerinde minik beyaz çiçekler vardı, belindede ince gümüş bir kemeri.  Selimin pek hoşuna gitmez bir şekilde yüzünü büzdü. 

İkincisine baktı.  Krem elbise buğazlıydı fakat tülden oluşuyordu.  Üzerinde kırmızı güllerle bezenmiş elbisenin kolları kısaydı.  Yere kadar uzanıyordu.  Selim hafif imayla kardeşine baktı. 

"Ne o nereye gideceksin? "

"Okulun ilk günü ya hani abi!  Bilmiyormusun? Hadi seç birini. " dedi elindeki elbiseleri daha fazla yukarı kaldırırken.

"Şunu giy " dedi sağ elindeki krem renkli olanı gösterirken.
Selim ayağa kalkıp camın karşındaki masaya yöneldi.  Ilk önce masaya koyduğu silahı alıp beline sıkıştırdı daha sonra masadan kırmızı kaplı kutuyu aldı. Kapağını açıp yüzüne oturttuğu gülümsemeyle Zeynebe döndü. Yanına yaklaşıp sağ bileğini eliyle tutup kendine çekti.  Zeynep abisinin ne yaptığını anlamaya çalışırken şaşkın bir şekilde baktı abisine. 

Kutudan çıkardığı gümüş kırmızı gülü olan ince bilekliği koluna taktı.
Biraz geri çekilip kardeşini anlından öptü.
"Başarılar dilerim Zeynebim " dedi.

Zeynebin gözleri dolmuş bir şekilde abisinin siyah saçlarına, siyah gözlerine ve çok sevdiği ona güven aşılayan yüzüne baktı. Abisi onun her şeyiydi. 

10 yıldır hem annesi, hem babası ve abisi olma rolünü üstlenmişti. Yoruluyordu abisi farkındaydı ama elinden hiç bir şey gelmiyordu.
"Abi , kendine dikkat et lütfen " dedi genç kız.  Abisine bir şey olacak diye ödü kopuyordu.
Her gün korkuyla geçiyordu. Aklına gelen düşünceleri yok etmeye çalıştı, başını iki yana sallayıp gülümsemeye çalıştı.  Abisine hiç bir şey olmayacaktı, olmamalıydı.  Annesinden sonra onu da kaybederse dayanamazdı minicik yüreği  katlanamazdı bu acıya .

Elini saçlarının arasına daldırıp karıştırdı biraz sonra dönüp " kız neden duruyorsun hadi hazirlanda birlikte gidelim"dedi .

Kız kardeşi odasından çıktığında boydan camın karşındaki tekli koltuğa kendini atarcasına bıraktı.  Ayaklarını uzatıp ellerini başının altinda birleştirdi. 

Gözlerini camdan tarafa çevirip dışardaki manzarayı izlemeye koyuldu.  Bakıyordu fakat göremiyordu.  Bakmakla görmek aynı şey değil dedikleri bu olsa gerek di.

Gözünün önüne sürekli kanlı sahneler gelip geçiyordu.  Ilk önce kan sonra göz yaşı ve en sonunda suskunluk, derin iç çekişli ağlamaları barındıran bi suskunluk.  Asla sonu gelemyecek miş gibi olan suskunluk.  Her gece uyumasına engel olan kan damlaları âdeta gözünde yuva yapmıştı. Bu yuvayı bozmanın bir yolu varmıydı, varsa bile Selim o yolu bulabilirmiydi ?

 SEHER VAKTİ Where stories live. Discover now