21. Bölüm "Şüphe Tohumu"

En başından başla
                                    

Beynime kazınan zehirli sözlerini tüm şiddetiyle taşıyordu.

Gerçeğe gözlerimi sımsıkı kapattım ve bir boşlukta sallanıyormuş gibi duran başıma hâkim olmak istercesine Kartal'ın kaskatı göğüs kafesine yaslandım.

Kartal da ağır adımlarla bankın yanına ilerleyip beni yavaşça bankın üzerine bıraktı ve destek olma gayesinde yanıma oturarak ona yaslanmamı sağladı ardından cebinden telefonunu çıkardı.

Kimi aradığını bilemesem de saniyeler içinde karşı tarafa, "Neredesin?" Diye soru yöneltti. Çok geçmeden de, "Hemen personel odasına su getir." Diyerek telefonu kapattı.

Telefonu kapatmasıyla birlikte sağır edici sessizlik, yaralı kalbimi yokladı. Kalbim yoklandıkça bedenimdeki küçük titremelerin şiddeti, sessizliğin yancısı olarak bana geri döndü fakat yaralı kalbimi sarmaya gücü yetmedi, buruk bıraktı. Babasızlığın tortusu boğazıma çöktü.

Evet, babam hiçbir zaman kahramanım olmamıştı. Aramızın iyi olduğu tek bir gün bile olmamıştı. İçindeki nefreti yüzünden annemle bana en çetin kışını yaşatmıştı ama... Yediğim onca dayak, kan kustuğum günler, ölmesini dilediğim geceler şimdi boğazımda kocaman bir düğümdü. Her şeye rağmen böyle bir ölümü hak etmiyordu.

Düşüncelerimden Kartal'ın kucağına çekilmemle sıyrıldım. Titremelerimi almak istercesine bedenine sıkıca bastırınca gözyaşlarım yanağımdan film gibi akmaya başladı. Yüzümü omzuna gömerek kendimi bıraktım. Ağlıyordum ama babamın ölümüne değil, baba sevgisizliğiyle büyüdüğüm günlerin kalbimde bıraktığı yaraya ağlıyordum. Gidişiyle bir daha kapanmayacağını idrak ettiğim kanayan yarama...

İçimde ukde kalan hayata...

Ağzımdan kopan hıçkırıklara Kartal kayıtsız kalamayıp parmak uçlarını saçlarımın arasına karıştırarak sessizce okşamaya başladı fakat tepki vermiyordu. Belki de ağlamamı, rahatlamamı bekliyordu ama o tepki vermese bile her hıçkırığımda bedeni kasılarak veriyordu.

Ağlamamdan hoşlanmamasına rağmen rahatlamam için göz yumuyordu.

Hıçkırıklarımın arasından kapı açılma sesi duydum. Kimin geldiğini anlamam uzun sürmedi ve içeriye giren Eftalya'nın sesini duydum. "N'oldu?"

Hıçkırıklarım dursa da başımı Kartal'ın omzundan kaldıracak, Eftalya'ya cevap verecek halim yoktu. Kartalsa onu sessizlikle cevapladı. Odaya hazan gibi çöken kısa sessizliğin ardından, "Bizi biraz yalnız bırakır mısın?" Dedi.

Eftalya da, "Suyu buraya bırakıyorum." Dedikten sonra odadan çıktı.

Eftalya odadan çıkar çıkmaz Kartal, "Su içmek ister misin?" Diye sordu kaygılı bir ses tonuyla. "İyi gelir."

İstemiyorum anlamında başımı salladım ve Kartal'ın kucağına iyice sığındım. Konuşabileceğimi umut ederek, "Kendimi suçlu hissediyorum." Dediğimde boğazımda çözülmeye hazırlanan yeni düğüm dudaklarımın kapanmasına sebep oldu, cümlemin devamını getiremedim.

Kartal düşünceli bir sesle, "Böyle hissetmen için hiçbir sebebin yok." Dedi.

Boğazımdaki düğümü yutkunup nefesimi toparlamaya çalıştım. "Ölmesini dilemiştim. Anneme ya da bana her vuruşunda ölmesini çok dilemiştim. Ama bu şekilde değildi. Böyle olmasını hiç istememiştim." Burnumu çekip başımı gizlendiğim boyunduruktan çıkarıp Kartal'ın yüzüne baktım. Kartal'ın dişlerini sıktığını yanağındaki hareketlilikten anlamıştım. Sakin gibi görünse de patlamaya hazır bir volkanın vücut bulmuş hali gibiydi. "Polis, babamın cesedini gölün içinde bulduklarını söyledi." Diye inledim. "Kurşunlandıktan sonra göle atılmış."

SOKAĞIN DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin