II. BÖLÜM

404 38 53
                                    

"ÇALINTI CENNET"

Özgür'ün kucağında, nereye gittiğimizi bile bilmeden ilerlerken ona söz vermeme rağmen birkaç saniyede bir gözlerimi minik aralıklarla açıp ona bakıyordum. Tekrar yok olmasından o kadar çok korkuyordum ki, diğer bütün korkularımı o an gölgede bırakıyordu. "Gözlerini kapa dedim" diye beni uyarırken, hafifçe eğildi. Küçük bir kapıdan, depo bozması bir yere soktu bizi. Kapının hemen dibine çöktüğümüzde, beni hala sımsıkı kucağında tutuyordu. Göz ucuyla bana baktı. "Sözümü dinle" diye uyardı tekrar. Bu defa onu dinleyecektim ki, terastan gelen ayak sesleri beni korkutarak dikkatimi dağıttı. Kapının kenarındaki minik aralıktan dışarı baktım. Bir çift bacak görüş açıma girdiğinde parmaklarımı Özgür'ün göğsüne geçirdim panikle. Ameliyathanedeki adam mı gelen?

Özgür, sımsıkı tuttuğu bedenimi hiç gevşetmeden kendine çekti. Kapıdaki küçük aralıktan dışarıyı kontrol ederken; bedenimi, sesimi hatta nefesimi dahi kontrol edemediğimi bildiği için olsa gerek eli ile ağzımı kapattı. Dudaklarımla birlikte burnumu da kısmen kapatıyordu. Nefesimi kesen parmaklarının boğumları kan kokuyordu sanki. Rahatsız olup bir anlığına kapadığım gözlerimi tekrar aralayıp, dudaklarıma bastırılmış eli çektim. Gerçekten de, yağmurun seyrelttiği kan ince yollar yapmış ve parmaklarından aşağı akmıştı.

Birini mi yaraladın Özgür? Yoksa peşimizdeki adamı mı?

Özgür, elini hızlıca çekip tekrar ağzımı kapadı. Sanki nefes sesimin bile duyulmaması gerekiyordu. Diğer eliyle de söz verdiğim halde bir türlü kapatmayı beceremediğim açık gözlerimi perdeledi. Bütün duyularımı kapatıp, gerçek dünyada düştüğümüz kabustan beni uzak tutmaya ve zaten hali hazırda tam olarak yerine gelmeyen gerçeklik algımı iyice öldürmeye çalışıyordu. Ama hala kulaklarım açıktı ve dışarıdan gelen ürkütücü sesleri ve konuşmaları rahatça duyabiliyordum.

"Sen aşağı in çıkışı kapat" dedi boğuk sesli bir adam. "Engin'e söyle, diğerleri içeriyi arasın." Adam sakin konuşuyordu ama bir sebepten kendine güvendiği belliydi. Sakin tavrı, tehditkarlığını örtemiyordu bile. "Sakın elinizden kaçırmayın, belanız olurum" dedi bastıra bastıra. Karşısındaki adam ise "Hiçbir yere kaçamazlar sen merak etme" diye cevap verdi onu rahatlatmak ister gibi. Özgür bu cümleyi duyar duymaz sadece benim hissedebileceğim şekilde güldü. Nedense, bu sessiz gülüş daha tehditkardı.

İki çift ayak oradan uzaklaşırken, boğuk sesli adamın olduğunu tahmin ettiğim bir homurdanma duydum. Adamın ayak sesleri, yağmur seslerine karışırken kendi etrafında döndüğü belliydi. Özgür, kulağıma "Sakın ses çıkarma" diye fısıldayıp yüzümdeki ellerini çekti. Boşlukta kalan başım, göğsüne düşerken gözlerimi belli belirsiz araladım. Cebinden çıkardığı telefona bir şeyler yapıp ayak ucuna bıraktı. Beni tekrar sımsıkı tutup, ses çıkarmamak için dikkatlice ayağa kalkarken "Sıkı tutun düşme" diye tembihleyip geri geri yürümeye başladı. Telefonu neden orada bırakmıştı ki?

Ellerimi tüm gücümle ona tutunabilmek için koluna geçirirken gelişigüzel sarılmış ve kanlar içinde olan kolunu fark ettim. Bir an, Özgür'ün sessiz kalmam gerektiğini söylediğini hatırlayıp dilimin ucuna gelen çığlığımı içime yuttum.

Neşteri koluna geçirdiğim kötü adam... Özgür müymüş?

O an kimlerden kaçıyorduk, neyin içine düşmüştük... Özgür neden beni ameliyathanede öylece tutuyordu ve ne amaçlıyordu bilmiyordum. Belki birazdan terastaki adam bizi yakalayacaktı. Belki Özgür beni tutamayıp düşürecekti. Belki... Düşünebileceğim milyon tane korkutucu senaryo ve cevabı belirsiz soru varken, aklım Özgür'ün kanayan koluna takılmıştı. Yüzümü boynuna bastırdığımda, gözyaşlarım göğüs kafesine doğru süzüldü. Derin bir nefes çektim içime bir nebze sakinleşebilmeyi umarak. Başarılı olamayınca gözlerimi tekrar kapattım ve içine düştüğümüz kabustan beni kaçırmasına izin verdim.

VADE MECUMحيث تعيش القصص. اكتشف الآن