delidir ne yapsa yeridir

Mulai dari awal
                                    

Adama uzun bir süre boyunca sessizce bakmış olacağımki rahatsız olurcasına bakışlarını kaçırırken kaşlarını çatmıştı. Ardından daha kim olduğunu soramadan, "Çay... İç." diyip arkasını dönüp mutfak bölümüne ilerleyince öylece arkasından bakakalmıştım. Durmuş usta yanına yeni çırak mı almıştı acaba? Oğluydu belkide.

Sırtı bana dönük bir şekilde kirli bardakları yıkıyordu. Kulağıma dolan telefonumun zil sesiyle bakışlarımı yapılı sırtından çekip telefona çevirdim. Annem arıyordu yine. Her gün en az bir kere arardı. Açmazsam da asla pes etmezdi. Ona çektiğim için inat huylarını en iyi ben anlardım.

Parmağımı kaydırarak aramayı cevapladıktan sonra kulağıma götürdüm.

"Efendim anaların bir tanesi." derken masadaki çaya uzanıp beklemeden dudaklarıma götürmüştüm. Kulağımda yankılanan, "Şükür." sesiyle yüzüm buruşurken telefonu biraz kulağımdan uzaklaştırdım. Başlıyorduk yine.

"Telefonlarımı açmayarak beni deli mi etmeye çalışıyorsun Çağan?"

Sıkkınca nefes verirken, "Telefonumun şarjı bitmiş. Biliyorsun durumu anca takabildim şarja." diye mırıldanıp çaydan bir yudum daha aldım.

"Her zaman açık olacak o telefon."

Cevap vermedim. Zaten sonrasında sakinleşip hal hatır sorunca normal hâline geldiğini anlayıp kısaca günümü anlattım. Önceki günlerden hiçbir farkı yoktu o yüzden sohbetimiz kısa sürmüştü. Hoşçakal dileklerimin ardından evdekilere selam söylemesini ileterek aramayı sonlandırırken telefonu masaya bırakıp tek elimle tuttuğum sıcak çayı bu sefer iki elimle tutmaya başlamıştım.

İçeride soba cayır cayır yansa da pencereden dışarı baktığımda hafif yağan kar psikolojik olarak üşümemi sağlıyordu.

"Deli!"

Bakışlarım Durmuş ustaya kayarken mutfakta bardakları yıkayan yeni elemana bağırdığını farkettim. Hafifçe yanına yaklaşıp ensesine ağır diyebileceğim şekilde vurup elindeki bardağı alırken azarlarcasına yüzüne bakmıştı.

"Neden yıkanmış bardağı bir daha yıkıyorsun oğlum? Batıracak mısın beni?"

Kolunu başına siper etmiş bir şekilde Durmuş ustaya göz ucuyla bakan adamda gezdirdim bakışlarımı. Anında onun hakkında düşüncelerim yavaş yavaş değişirken elimdeki çayı hızla içip ayağa kalktığım gibi yanlarına doğru adımladım. Sanırım ne olduğunu az çok anlamıştım.

Elimdeki bardağı seslice tezgaha bırakırken ikisininde bakışlarının bana dönmesini sağladım. Ardından her şey normalmiş gibi, "Çay alabilir miyim usta?" diye sormuştum. Bakışlarını sinirle adama çevirdikten sonra tekrar bana dönerken, "Senin yüzünden öğretmen beye de rezil olduk gördün mü?" diyip tezgaha koyduğum bardağı alıp çay doldurmaya başlamıştı.

Dolu çay bardağını tezgahta önüme yerleştirirken elimi, 'Hayırdır.' dercesine salladım. Durmuş ustayı sinirli gördüğüm nadir anlardandı ve o yüzden bu konuya karışmam gerektiğini düşünmüştüm.

Sıkkınca nefes verirken kollarını tezgaha yaslayıp eğilirken, "Deli biraz." demişti. Başımı onaylarcasına sallarken, "Onu anladım, sorun ne?" diye sordum. Gözleri şaşkınlıkla aralanırken, "En büyük sorun o zaten." dediğinde kaçamak bakışlarla arkasında duran adama baktım. Ellerini önünde birleştirmiş yeri izliyordu. İri yapısına göre kıyaslayınca bu hareketi onda çok komik durmuştu.

"Burası senin kahvehanen değil mi, neden çalıştırıyorsun o zaman?" diye sordum. Madem kızıp sinirlenecekti neden yanında çalışmasına izin veriyordu. İki tarafta eziyet çekiyordu benim gözümde.

İçerlercesine nefes alırken, "Herifin ninesi biraz iş öğrensin diye çok zorladı, bende kıramadım teyzeyi. Aldım bu hıyarı çırak olarak." diyip arkasına bakındıktan sonra tekrar bana dönerken, "Sabahtan beri sekiz bardak kırdı deli." diye seslice söylenmişti. Bunun üstüne Durmuş ustanın arkasında farkettiğim hareketlenmeyle bakışlarım yine oraya kayarken bize hafifçe yaklaştığını gördüm. Ardından iki elini kaldırıp sekiz tane parmağını kaldırırken yüzündeki sırıtmayla beraber kekeleyerek, "Sekiz... Tane... Kırdım." demişti. Yaptığı şeyin çok iyi bir şey olduğunu düşünüyor gibiydi. O an kızmak yerine gülümsemekle yetindim. Delidir ne yapsa yeridir.

"Bak birde dalga geçiyor şerefsiz." diyip elini kaldırıp vuracakken son anda benim varlığımın farkına varıp elini geri indirmişti. Yanındaki adam yine de kollarıyla yüzüne siper almıştı. Onu yine bu şekilde görünce kaşlarım istemsizce çatıldı. Çok mu fazla dayak yiyordu acaba? O an bunu sorarak ortamı germek istemedim.

"Ben öderim kırdığı bardakların parasını." diyip yüzüme sevecen bir gülümseme ekledim.

"Yok öyle şey öğretmen bey. Delinin cezasını sana ödettirmem. Ben bulurum ona başka yol."

Başımı onaylarcasına sallarken, "Sen yine de çok üstüne gitme." diye fısıldamıştım. Durmuş ustayı bilirdim. Köye geldiğim günden beri asla kötü bir niyetini görmemiştim. Deliye vururkende yine kötü niyetle vurduğunu düşünmüyordum.

"Çok... Gitme... Üstüne."

Bakışlarım ona kayarken yüzümdeki gülümseme genişlemişti. Sessiz söylesemde duymuştu dediğimi.

"Gitmez gitmez." diye mırıldanıp elimi omzuna yerleştirip hafifçe sıktım. Anında yüzü buruşunca sanki elimi aleve uzatmışcasına hızla geri çekmiştim. Omzunda yarası mı vardı acaba, diye düşünürken bakışlarım yün kazağının üstünden omuz kısmına kaydı. Bir şey belli olmuyordu.

"Tamam öğretmen bey, gitmeyeceğim delinin üstüne. Senide çok oyaladık kusura bakma."

"Ne kusuru Durmuş usta." derken tezgahın üstünden uzanıp elini tuttuktan sonra öpüp alnıma koydum. Yaşlı başlı adamın bir özür dilemediği kalmıştı resmen. Saygıda bu kadarı da fazlaydı.

Saçımı baba edasıyla hafifçe okşayıp bir şey demeden arkasını dönüp gidince bir süre gözlerimin içine bakan yeşillerle olduğum yerde durmuştum. Ardından başımı hafifçe eğerken karşımdaki adama, "Kolay gelsin." diye mırıldanıp tezgahın üstündeki ılımış çayımı alıp her zamanki yerime geçtim.

-

Güzel oldu mu?

Bir Deli Rüzgar - bxbTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang