Dudaklarımda hüzün dolu bir kıvrım oluştu. Oluştu çünkü kabul etmişti. Reddetmemiş, bu fotoğrafta gördüğün bu şeye inanma dememişti. Ben sana bunu yapmam dememişti. Eski dememişti.

Gözlerinin içine baka baka bir yalanın azabını çekmene izin vermem dememişti.

"Mihre..." dedi zorlukla. Konuşmak adına derin bir nefes alırken cümlelerini toparlamaya çalıştı. "Ben yapmadım. Bunca yıl ben saklamadım onu..." Gözlerimin içine baktı kendini inandırma isteğiyle. "Ben yapsaydım... Özlemine katlanamadığım o yerde gelip dizlerinde ağlar mıydım?

Biliyordum bunu zaten. Biliyordum fakat gözlerine bakarken yaşadığım o hayal kırıklığının sebebi bu değildi.

Kafamı hafifçe sallarken "Tamam... O zaman bilmiyordun." dedim netlikle. Ardından yüzünde oluşan en ufak bir hareketi bile kaçırmama isteğiyle ona baktım. "Peki ya doğum günümde? O gün, tenimde soluklanırken de mi bilmiyordun?"

Duraksadı.

Bunu söylememi beklemiyor olacak saniyelik de olsa bir şaşkınlık geçti gözlerinden.

"Mihre..." diyecek olduğunda bir adım ona doğru attım. "O gece biliyordun Kadir..." dedim doğrudan. "O gece biliyordun. O halin, o bakışların, o tavrın... Biliyordun ve bile bile sustun!"

Kadir'in gözleri her bir kelimemde ayrı bir şiddette karardı. Kaşları da aynı ölçüde tepkisini belli edercesine çatıldığında buna takılmadım bile.

Fakat o bunu daha da belli edercesine bana doğru bir adım attı. "Biliyordum..." dedi doğrudan. Gözlerimdeki o öfkeyi aynı saniye yakalarken devam etti. "Biliyordum da senin kalbini kıracak tek bir kelime mi ettim o gece? O halin, o tavrın diyorsun..." Bu cümlelere daha çok kırıldı mı öfkelendi mi anlamadım. "Dokunmaya kıyamıyordum ben! Hasretinden kavrulurken dokunmaya kıyamıyordum! Ne hali ne tavrı?!"

Öyle bir bağırdı ki her bir kelimesi ayrı bir sarsıntı yarattı bedenimde. O hasret yalnızca bahsiyle bile yüreğimde derin bir sızıya sebep olurken yaşadığım o sinir biraz olsun diner sandım ama dinmedi.

"Sorunda bu ya!" dedim sesim titremesine rağmen onun gibi bağırarak. "Sustun! Çektiğim o azabı bile bile sustun! O azaptan arınmamın senin tek bir kelimene baktığını bile bile sustun!" Sıkıntı dolu bir soluğu serbest bıraktığım anlarda hayal kırıklığı ile baktım. "Oysa içimde yanan o ateşi gördün Kadir. Benim nasıl kıvrandığımı gördün!"

Haksız bir hayal kırıklığı sardı dört bir yanımı. Oysa bu kırıklığı yaşayamayacak şeyler yapmıştım. Ebru'nun ölüp ölmemesinin de bir yerden sonra öneminin kalmayacağı şeyler yapmıştım. O silahı kaldırmıştım mesela.

O silahı onu öldürmek için kaldırmıştım.

Bunu hiçbir şey değiştirmeyeceği gibi bende inkâr etmiyordum zaten. Ne yaptığımı biliyordum. Aynı bana ne yapıldığını bildiğim gibi. Herkesin, Özgür de dahil herkesin yaptıklarını bir yere kadar kabullenmiştim bu yüzden. Fakat Kadir bende öyle bir yerdeydi ki tüm bu bildiklerime rağmen kabullenemiyordum.

Kabullenemiyor, yakıştıramıyordum.

"Bir kere..." dedi aramıza bir anda düşen o keskin sessizliği bozarak. "Bir kere olsun bana gel istedim. Kendi isteğinle, bana sığın istedim."

Kaşlarım pürüzlü çıkan sesi, sözleri ile çatılırken "Kadir..." derken buldum kendimi. O ise dakikalar önce benim yaptığımı yaparak sözümü kesmiş, yeniden konuşmuştu.

NALEWhere stories live. Discover now