9|Evvelden aşina

Start from the beginning
                                    

Çeşme başında buluştuklarında da gülüşüne bakmıştı. Köydeki heriflerden hiç beklenmeyecek şekilde akca pakca duruyordu. Sesli gülünce de şöyle kıkırdar bir ses çıkarıyordu ama kalındı sesi. Oturur sabaha kadar dinlenirdi. Dilruba'nın içini bir hoş etmişti yani.

Sonra saçlarına bakmıştı, hafiften dalgalıydı kahve saçları. Gözlerine çok uzun bakamıyordu utançtan ama gözleri de kara karaydı. Burnu güzeldi, yüzü sert bakıyordu normal zamanda.

Bir de Dilruba'ya bir değişik bakıyordu sanki. Kızlara anlatınca uyarmışlardı onu erkek kısmısının işi belli olmaz diye. Ama öyle değildi Yiğit'in bakışı.

Yani yüzünden başka yerini inceler gibi müstehcen değildi. Sanki özlem duyuyor gibi, hasret gideriyor gibi uzun uzun bakıyordu. Hep de gülüyordu bakarken.

O böyle olunca da gönlü ondan yana kayıyordu Dilruba'nın. Hiç olmadığı biri gibi hissediyordu kendini. Kendi kendine yabancı oluyordu sanki.

Bunca vakit kimseden bir şey istemeyen kız, kimseden bir şey beklemeyen kız Yiğit onu sevsin istiyordu.

Sevsin bir daha bırakmasın, elini tutsun asla ayrılmasın. Gülüşü hiç solmasın, eşi olsun, evi olsun şu taşlı dünya yolunda yoldaşı olsun istiyordu.

Evet onu ilk gördüğünden bu yana pek bir zaman geçmemişti. Ama çocukluğundan beri onu bekliyordu sanki. Yapbozunun diğer yarını istiyor onla tamamlanacağını düşünüyordu.

Dünden beri nice hayaller bile kurmuştu. Uyuyamamıştı ki tüm gece. Bir yandan kendini kaptırmak istemiyor bir yandan da Yiğit'in bakışını hatırlayıp yatakta o yana bu yana tepiniyordu.

"Ay anam!"

Takıldığı taşı ayağıyla iteleyip sağa sola baktı kimse görmüş mü diye. Etrafta kimseyi göremeyince boğazını temizleyip hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam etti.

Aklı başında değildi. Kesinlikle iki gündür aklı başında değildi.

Uzunca olan tahta kapıya vurdu. İtelese girerdi ölmeye yüz tutmuş kapıyı ama ayıp olur diye bekledi az.

"Ooo hoşgeldin yeni gelin."

Kıkırdayıp koluna girdi Hazal'ın. Yorgunluk çökmüş yeşil gözlerine çıktı mavi gözleri.

"Kömbe yaptıydım, sıcak daha." Çelik tası eine verip bahçede pek ilerlemeden durdu. "Geliyor musun tarlaya?"

İçli bir soluk alıp verdi Hazal. Bakışlarından bile belli oluyordu bugün ne kadar yorulduğu. "Babamın yemeğini yeni koydumdu. Sonra da uyuyacak. Gelemem ki şimdi."

Kolunu sıvazladı Dilruba, uzanıp bir de öpücük kondurdu arkadaşının yanağına.
"Olsun sen işine bak. Sonra anlatırım artık. Çok bir şey varsa akşama yardıma geleyim?"

"Yok şurayı süpüreyim. Sonrası babam..."

Omuzlarını silkti Dilruba.
"Tamam o vakit. Kemal emmime selam söyle, ben gideyim."

Hazal'la vedalaşıp çıktı onlardan. Evlerinin arasında pek bir mesafe yoktu ama giriş yerleri başka taraftandı onların. Ondandır biraz yürümesi gerekiyordu.

Uzaktan Yiğit'le onun çeşmeyi görünce sırıta sırıta güldü. Çok oyalanmadan döndü köşeyi.

"N'apıyon kız gonca gül?"

Karşısında gördüğü sima ile hızla geri çekildi. Tiksinç bir ifade geldi kondu hemen suratına.

Ezrailden kaçar gibi kaçıyordu şu namussuzdan. Gel gör ki nerede olsa karşısına çıkıyor bir onu değil köyün  kızlarını hiç rahat bırakmıyordu.

KIZILCAWhere stories live. Discover now