Takmayıp annemi aradım açtı çok şükür.

"Sonunda be annem! Ne oldu?"

"He kızım Rüzgar dediğin çocuk geldi. Aldı gitti sarı oğlanı işte."

"Bu kadar mı?"

"Abilerini saymazsak evet. Baban tamam da abilerin hatta Yağız bile deli gibi davranıyor. Neymiş 'benim kardeşimi nereden tanıyormuş' ay ne bileyim diyorum yok anlamıyorlar!" Anne ile dedikodu ha, severissss...

"Zaten o sarı oğlan geldi saçma sapan şeyler söyledi. Neymiş seni seviyormuş. 'çok yakın' arkadaşınmış. Falan da filan. Yemin ediyorum Nazlı, Derin ve Selin olmasa ortada kaynayacaktım." Annemin dediğine güldüm.

"Ben izin vermem validem senin ortalarda kaynamana falan. Merak etme sen. O Demirkan erkeklerine de söyle. O Furkan benim hiç bir şeyim değil."

"İnanacaklarmış gibi söyledin kızım."

"İnanmazlar dimi?" Demem le dilini damağına vurup 'cık' sesi çıkardı. Bu kadın çok kafaydı ya.

Biraz daha konuşup kapattık telefonu.

Saat ise baya geç olmuştu. Ama ben Rüzgar'a ulaşamıyordum. Gerilmeye başladım. Bir şeymi oldu acaba.

"Of Deniz ya. Rüzgar'a ulaşamıyorum. Bir şey mi oldu acaba?" Dedim endişeyle.

Sinsice sırıtıp konuştu.

"Yok be bir şey olmamıştır sevdiceğine rahat ol." Demesi ile ona dirsek attım ve gülmeye başladı.

"Gülme ne! Yoluk!"

"Sensin be yoluk! Hadi geç oldu yatalım."

"Tamam ANNE!" yaptığım imayı anladı ve göğsünü gere gere odaya yürüdü. Deli kız...

Aynı yatakta yatacaktık. Yatak güya çift kişilikti ama buradan 4 kişilik gibi duruyordu. Rahat rahat yatardık yani.

"İyi geceler lan yoluk! Seviyorum seni..." Demem ile hafif kıkırdadı.

"Bende malesef seni seviyorum yelloz. Umarım kabusunda beni görürsün."

"Salak!"

Sonrası ile simsiyah görüntü, rahat yatak ve uyku...

√√√

Sabah alışkanlıktan erken kalkmıştım. Kalkıp kısa bir duşa girdim ve altıma tayt üstüme ise düz bir t-shirt geçirdim. Erkenden karakola gitmem lazımdı. Bizzat sorguya girecektim. Elimdeki güzel kozlarla...

Odaya kahvaltı istemiştim. Deli kadın hala uyuyordu ve uyandırmak istememiştim. Kahvaltı geldiğinde kendiminkinden biraz atıştırdım. Sonrasında ise Deniz'e karakola gittiğim hakkında kısa bir bilgilendirici not yazdım.

Odadan çıkıp aşağı indim. Aklıma yine o gelmişti. Rüzgar...

Hemen tekrar aradım. Çaldı çaldı ama yine açmadı. Yer yarıldı içine girdi herhalde!

Arabama binip karakola gitmeye başladım.

Geldiğimde hemen arabayı park edip aşağı indim. İçeriye girip asker kimliğimi gösterdim. Onlarda hemen beni sorgu odasına doğru götürdüler. Kararlıydım. Bu kız ya konuşacaktı, ya konuşacaktı...

İçeri girmem ile gözleri ağlamaktan şişmiş, makyajı akmış ve yıkılmış bir kadın gördüm. Bakalım ne kadar dayanıklısın.

"Direkt konuya gireceğim. Şimdi hemen konuşursan cezan azalır. Ne kadar uzatırsan ise cezan o kadar uzar. Çıkarım umudu ile susmaya kalkma, çünkü buradan çıkarsan benim elime düşersin ve seni bu dünyada 'hiç' etmeden asla öldürmem. Karar senin. Ya konuşacaksın, ya konuşturacağım..." Dedim. Kayıt açık değildi. Yandaki odada Ankara'dan bir albay ve bir polis vardı. Normalde yasaktı ama sorun bakalım şu an yasak umrumda mı?

Asla!

Kayıdı başlatıp tekrar konuşmaya başladım.

"Ben emin olsam bile elimde kanıt olmayan şeylerden bahsedeceğim. Mesela iki bebeğin hayatını bitirdiğin gibi. Birini anne karnında öldürdüğün, diğerini ise suskunluğa mahkum ettiğin gibi. Doğmayan yiğenimin ölme sebebi uyuşturucu. Selin'e uyuşturucu vermişsin?"

"Hayır vermedim." Dedi gitmiş sesi ile. Şu an bir külah çıkartıp oturduğum sandalyeye bırakıp şu odayı terk etmek isterdim. Belki külahıma anlatırdı ha?

"Öyle mi? Sen yaptın!?" Dedim sakin ama tehdit içeren sesim ile. Sakindim ama. Gereğinden fazla sakindim. Şu an Ece yoktu. O zaman ne diyoruz.

Hoş geldin gölge...

"Kanıtın var mı yaptığıma dair?" Dedi. Ay sen akıllımısın sen? Mal.

"Senin kanıtın varmı yapmadığına dair?" Dedim aynı onun gibi. Suspus oldu.

"Bende öyle tahmin etmiştim. Şu an tahmin ettiğinden daha fazla delilim var elimde. Şimdi de şeye değinelim mesela. Özellikle bozduğun araba frenine. 5 yaşındaki bir kızı nasıl suskunluğa mahkum edebilirsin? Ne hakla? Sana bu hakkı kim tanıyor? Yada nasıl bir insanı, bir babayı ölüme sürükleyebilirsin? Neden bir insan bunu isteyebilir?"

Yine sustu. Yine devam ettim.

"Bak benim hayatım çok zor geçti. Olup olmadık durumlarda, saçma durumalarda, suçsuz olduğum durumlarda bile her zaman ceza bana kesilirdi. 18 sene boyunca kaç kere hastanelik olmuşumdur ben bile bilmem bir tek yukarıdaki bilir. Ama sen el bebek gül bebek, güzel anne babayla, abilerle, kardeşle büyürken, yediğin önünde yemediğin arkanda büyürken nasıl böyle bir insana dönüştün? Ben bile o bok çukurundan vatanına sadık biri olarak çıktım. Sen nasıl tertemiz inci tanesinden farksızken oraya ittim kendini? Amacın neydi küçücük bir kızı lal bırakırken? Ne zorun vardı o doğmamış bebek ile? Ne zorun vardı aslında kahramanın olması gerekirken kendine düşman ettiğin eski abinle? Ne garizin vardı o aileye? Ne garizin vardı vatanıma..?"

Dediklerim ile bir insanı yıkmıştım şu an. Hoş geldin aramıza Ece.

Her şeyi zor bile olsa itiraf ettirtmiştim. Çıktığımda derin bir oh çektim ve yanıma bir polis geldi.

"Komutanım eşyalarınız bendeydi. Sabahtan beri telefonunuz çalıyor. Hemen getireyim dedim."

Omzunu pat patlayarak teşekkür ettim ve arayan numaraya baktım.

Karakol numarasıydı lan bu!? Hemen açtım ve onun sesini duydum.

"Ece."

...
Yine kestim!
1134 kelime...

Uzun bir bölüm oldu yine.

Umarım beğenmişsinizdir.

'hayalet okuyucu olma beğen yorum yap'

Takip ederseniz beni çok çok mutlu edersiniz...

Hoşça kalınnn❣️❣️❣️

EMRET GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin