16. Bölüm (DÜZENLENDİ)

En başından başla
                                    

"Senin eski torunun bir hata yapmış Agah Ağa! O hatayı telafi etmeye geldik. Yeni torunun ile oğlum evlenecek!" Ne?(Yankılı)

"Beni zor kullandırtma Ali! Burada benim neler yaptığımı en iyi sen bilirsin." dedi tehditkar sesiyle dede bey.

"Bilirim Agah, bilirim. Zor kullanmaya gerek yok, kızı verin gidelim." Sanki maldan bahsediyorlardı. Hepsine dalsam ne olurdu?

Yaralarım açılırdı ve kanamam bailardı büyük ihtimal ama çok sıkıntı değildi, şunları bir ayağımın altına alsam... Benden keyiflisi yok.

Öldürmezdim hem, sadece burunlarını falan kırardım, yakışıklı sandıkları yüzlerini dağıtırdım o kadar.

Etraf yangın yeri, yaptığın hesap akıl işi mi?

Ani bir kararla kimsenin söze girmesine izin vermeden bir anda söze atladım.

"Bir dakika, bir dakika ya, bir maldan bahsedermiş gibi benden bahsetmeyi kesin. Yoksa ben sesinizi keserim." Normalde saygı çerçevesinden çıkmazdım ama onlar daygı çerçevesini çoktan kırıp atmışlardı.

Bu çıkışıma şaşırsalarda hemen kendilerini düzelttiler.

"Sana sormuyoruz ki güzelim, alınma sen. Bizim hesabımız deden ve oğullarıyla. Sen istersen gel yanıma, zarar gelmesin sana." Dedi orangutan tipli. Nesin sen şimdi, düşünceli müstakbel koca mı?

"Oğlum bak seni gebertirim!" Diyerek dalmaya çalışan Mert'i Kara tutuyordu.

"Asıl sen bence bir an evvel kaç buradan, yoksa sana zarar gelecek. Ayrıca ben orangutanlar ile çiftleşmiyorum." Dedim ciddi bir ses ile. Bizimkilerden çok ufak bir kıkırtı çıktı. Karşımdaki orangutan ise kıpkırmızı oldu.

"Ne diyorsun lan sen! Benimle evleneceksin sen. Bir kere söz ağızımdan çıktı!" Deyip silahını çıkarıp bana doğrulttu.

Ah, ah... Nereden bilecek benim bile isteye o silahın daha tehlikeli olanlarının önüne atladığımı...

Öğrenecek ablası, öğrenecek.

"İndir lan o silahı!" Deyip orangutana doğru yürümeye başladı Efe. Onu elimle durdurdum.

Arkadaşlar, bu aileyi ben ve Kara durduramayız. Biraz sakin mi olsanız?

Gerçekten bir kargaşa çıkarda tek başıma durduramazdım. O kadar da değil!

Sakin ol, calm down baby, biraz quality! Ey, ey, ey...

"Dur abi." Abi demem ile gözleri ışıldadı ama kendine geldi hemen.

"Benden mal gibi bahsetmeyi kes sen önce. Hem ayrıca sen o silahla beni mi vuracaksın?" Çocuk ile konuşur gibi konuşup tam silahın önünde durdum. Yavaşça silahlı bileğini tutup kaldırdım ve silahın kafama denk gelmesini sağladım.

"Eee hadi o zaman?" Demem ile iyice kızardı. Gerçekten evleneceğim dediğin insanın mesleğini bile bilmemekok acizceydi.

"Bak, beni zor kullandırtma!" Dedi dişlerinin arasından. Çok korktum!

"Zor kullansana! Severiz!" Dedim gülerek heyecanla. Herkes bana 'bu kız salak mı?' dermiş gibi bakıyordu ama banane!

"Zor kullanman için beş saniyen var orangutan. 5..." O kadar komik bakıyor ki kahkaha atasım geldi.

Ciddi ol, ciddi ol, ciddi ol...

"4..."

"Saçma salak konuşma, vururum!" Dedi hırlarmış gibi dişlerinin arasından tekrar.

"Bende onu diyorum ya, vur hadi. 3..."

"Bak hata yapıyorsun, öleceksin." Demesiyle içimdeki kahkaha tufanını dışarıya vurmamak için zor tuttum kendimi.

Vuramayacaktı. Bunu anladığım için bu kadar rahattım. Silah sadece göstermelikti. Belki içinde mermi bile yoktur.

"Belki de ölmek istiyorumdur? Hadi öldürsene beni. 2..."

"1..." Ve tahmin ettiğim gibi vurmadı. Ee işimiz bu bizimde, maldan iyi anlıyoruz.

Hemen arkaya döndüm ve geçen ki gibi tekrar izin istedim.

"İzniniz var mıdır?" Tebessüm ederek demem ile hepsinin yüzünden gururlu bir sırıtış oldu. Kuzenlerin bile!

Olayı kapmışlardı. Yapacağım şeyi biliyorlardı.

"İzin senindir torunum." Dedi dede bey geçen günkü gibi. O zaman ki gibi Emre tekrar sesini yükselterek konuştu.

"Sayın ailem! Buralar yanacak!"

Gerçek bir de javuydu yaşadığımız.

Arkamı dönüp gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Bende öyle tahmin etmiştim kocacım!" Elindeki silahı tuttum ve koluna bacağım ile tekme attım. Silahın düşmesini sağladım ve sesi duymuştum. Kolu kırılmıştı.

Hemen yerde ki silahı aldım ve düştü düşecek olan orangutanı tutup kendime siper ettim. Elimdeki silahıda onun kafasına dayadım.

"Oğlum!" Diye bağırdı Ali denilen adam.

Orangutanın kulağına fısıldadım.

"Hemen o silahları indirmelerini söyle babanlara." Dedim. Titriyordu.

"Baba indirin silahlarınızı!" Diye bağırdı korkuyla. Seviyordum bunu ya, seviyordum!

"Ama oğlu-"

"Baba dediğimi yapın!" Diye bağırınca tüm silahlar indi. Tekrar kulağına eğildim.

"Aferin. Şimdi onlara buradan siktirip gitmelerini söyle."

"Ama-" cümlesini tamamlamasına izin vermeden bağırdım.

"Söyle!"

"T-tamam tamam söylüyorum. Baba hemen gidin buradan."

"Seni burada bırakmayız oğlum."

"Baba lütfen gidin, geleceğim ben. Hadi lütfen!" Öyle bir bağırmıştı ki. Kulağımın...

"Peki." Deyip yanındaki yancılarına el kol işareti yaptı ve çıktılar konaktan. Bu kadar basitti işte, ne kan vardı ortada,ne de vahşet...

Onu ensesinden tutup kaldırdım ve başını yere eğip abi takımının tam önünde durdum. Bana öyle bir bakıyorlardı ki... Tarif edilemez... İşte bunu da çok seviyordum.

"Bu orangutan şu saatten sonra sizindir abilerim. Kolay gelsin." Deyip güldüm ve elimdeki salağı onlara doğru ittim. Mert abide hemen tuttu.

Hemen yanlarından geçtim ve eve giren tüm herkesin bana şaşkınlıkla baktığını gördüm. Deniz ve Emre dışında. Onlar artık alışmıştı. Sizinde alışmanız gereken konular var...

Onlara bir tık uzak olduğum için anneme doğru bağırdım.

"Annecim ben çok acıktım! Yemek hazır mı?"

***

DÜZENLENDİ.

🤍

EMRET GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin