14.Bölüm: TOPRAK ANA

En başından başla
                                    

Merdivenleri inerken koridorlar zifiri karanlıktı. Hava tam aydınlanmadığı için mi yoksa güneş bu toprakları terk ettiği için mi bilmem ama gece hâlâ bu sarayda hükmünü sürdürüyordu.

Düş ve Kâbus Sarayı'nın etrafı yüksek sıra dağlarla çevrilmişti. Uzakta olsalar da gölgeleri sarayın üzerindeydi. Buna sebep olan Maysa'ydı. Aryen'e olan öfkesi yüzünden bu topraklardan ışığını esirgiyordu.

Enfer'in elinde tuttuğu meşaleyle aydınlanan merdivenleri dikkatle inerken bir dalga gibi üzerimize çullanan sessizlikle boğulacağımı düşündüm.

"Aryen nerede?" diye sordum fısıldayarak. Sarayda kimse olmadığı için fısıldamam gerekmiyordu; ama gölgelerin ardında gizlenen birileri varmış gibi insanın içini kemiren bir huzursuzluk vardı. Orada gözler, sıcak nefesler ve çarpan kalpler varmış gibi... Korku başımı döndürdü.

"Lordumu geceden beri hiç görmedim." O da benim gibi fısıldadı.

"Burada kalmıyor mu?" Merakla hareketlendi kaşlarım. "Sen? Sen nerede kalıyorsun?"

"Burada kalmamız güvenli değil." Güvenli değil... Enfer'le aynı anda içimden geçirerek cümlesini tamamladım.

Aryen için Kâbus Sarayı'nda, kendi evinde bir kaçak gibi davranmak çok ağır olmalıydı.

Enfer gibi sessizce attığım adımlarım beni sarayın bahçesine taşıdığında ikimiz de durduk. Meşalenin demiri bahçe yoluna düştü, bütün avluda metalik ses yankılandı.

Arkamı döndüğümde Enfer gitmiş, yerine beni buraya getiren devasa at gelmişti. Gecenin Atı...

"Pekâlâ," derken göz devirmemek için kendime karşı direndim. "Sizin için normal olabilir ama ben hâlâ diyarda yeni kız sayılırım. Böyle ani hareketler yapmasak hepimiz için iyi olur değil mi, Enfer?"

Pelerinin altından elimi çıkarıp Enfer'in yelelerine uzandım. Kuzgun karası gözünü dikmiş beni izliyordu.

Seher vaktinin ayazı çıplak tenimden vücuduma kısa sürede yayılırken geceliğimin ipek kumaşı buz kesmişti.

Enfer, hâlâ oyalandığım için köpürüyordu muhtemelen. Onu daha fazla sinirlendirmek gibi bir niyetim yoktu. Eyerinden sıkıca tutunup acemi olduğumu alenen belli edecek şekilde iki kez düşme tehlikesi atlatarak üzerine yerleştim.

Huzursuzca kıpırdanıp burnundan solurken nefesi buhar oldu.

"Tamam, tamam... Aynı şakayı yapmayacağım korkma." İstemeden kıkırdadım. "Hadi Enferciğim sana bindim, gidebiliriz şakası bir kez yapılır sonuçta. Güldük geçti, ikinci kez sana bindim diyecek hâlim yok."

Enfer tüm heybetiyle şahlanıp sessizliğin canı cehenneme der gibi kişnediğinde korkuyla tutundum. Var gücüyle koşmaya başladı. Bense onu kışkırtmanın bedelini attan düşüp boynumu kırarak ödememek için sıkıca tutundum.

Saray çok uzaklarda, sivri kuleleri dağların arasına karışmış hâlde görünene kadar koştu. Nefesi çatlayana, güçlü bacakları yorgun düşene kadar ilerledi Enfer.

Keybos Krallığı'nın sınırlarından çıkmadan önce soluklanmak ister gibi yavaşlayıp yürüyerek devam etti.

Geçtiğimiz yolların aziz hatıralarını taşıyan çorak topraklarına nakşedilmiş karanlığın izlerini seyretmeye daldığım için Gökkuşağı Sarayı'na kadar konuşmamıştım.

Yıldırım hızında ulaştırdığı sarayın, orman kapısının önünde indim. Enfer çabucak insan formuna döndü.

"Teşekkür ederim."

YOZLAŞMIŞ HARABELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin