Tabureyi yüzünde morluk ve dudağında patlak olan , buna rağmen otuz iki diş gülen ,vücudunun her bir yerinde dövme kaplı olan adamın önüne kadar taşıdım. Bunu yaparken yerde sürüklediğim tabureden çıkan iç gıdıklayıcı ses onun rahatsız olmasını , tikinin tutmasını sebep olmuştu.

Başının omzuna doğru sallamaya başladı. Sandalyeden çıkan sesten hiç hoşlanmadı.

''Ş-şu sesi yapma!'' diye kükrediğinde yüzümde sadistçe bir gülümseme oldu. Dinlemedim. Devam ettim. Eğer kolay yoldan bana istediklerimi verseydi bende onu bu kadar zorlamazdım.

''Lütfen!'' diye yalvardığında tam karşısında durdum. Benden hala bir atak gelmediğinde ''Ne istiyorsun?'' diye sordu. Konuşurken başını hala aşağıya yukarıya sallıyordu. Cevap vermedim. İfadesizce hareketlerini izlemeye ve gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Bacağımı bir diğerinin üzerine attım. Böylesi daha rahattı.

Uzun zaman olmuştu Roz , havada ki kan kokusunu almaya başladım. Özlemişim.-

''N-neden susuyorsun? K-konuş!'' Tiki onu gerçekten çok zorluyordu. Korkmuyordu. Tiki yüzünden konuşması nefes alış verişlerinde kesiliyordu. Elleri bağlı , karanlık bir depoda yüzü gözü dağılmış halde savunmasız bir şekilde durmasına rağmen soluk yeşil gözlerinden tek bir korku imaresi geçmiyordu.

'' Neden ge-getirdin beni bu-buraya!?''

Cevap vermedim. Ona aynı ifadeyle bakmaya devam ettim. Bu sırada tiki yavaş yavaş durmaya başlamıştı. Bende bunu istiyordum. Tiki tutmuşken konuşması zor oluyordu. Sadece biraz sabretse zaten cevap verecektim. Geldiğimden beri dikkatimi çeken diğer şey ise gözlerinin içi çok boştu. Bende genelde böyle bakardım ama onun bakışları daha boştu. Belki de doğru tanımı boşluk değildi. Hiçlikti.

Öyle şeyler yaşamış ki gözlerindeki belki de aklındaki boşluk bile kaybolup , yerini hiçliğe bırakmış. Bu genç adamda bizim gibi , belki de bizden bile kötü şeyler yaşamış değil mi Roz?-

Tiki durduğunda bana aynı benim gibi bakmaya devam etti. ''Korkmuyorsun değil mi?'' diye sorduğumda bu sefer dudaklarında dişleri gözükecek kadar büyük bir gülümseme oluştu. Ağzından ''Cık'' diye bir ses çıkardı. ''Korkmuyorum.'' diye de ekledi.

''Neden?''

''En fazla ne yapabilirsin ki?'' diye sorduğunda fazla umursamazdı. Raporu olduğuna şaşmalıydı. Bu adamın kaybedecek ya hiçbir şeyi yoktu yada bunu saklayacak kadar iyi bir oyuncuydu.

İkinci seçenek diyorum Roz. Herkesin illa ki kaybedecek bir şeyi vardır.-

''Seni öldürebilirim.'' Derken en az onun kadar rahattım.

''Neden duruyorsun o halde? Hemen şimdi yap bunu.'' Dediğinde aklıma dolan düşüncelerle gülümsedim. '' Senin kaybedecek hiçbir şeyin yok değil mi?''

Bir tek kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar bu kadar korkusuz olurdu.

Tespitimin doğruluğunu solgun yeşilleri onayladı. Cevap vermedi ama zaten gözleri benim için bir cevaptı. Hatta en büyük cevap gözlerindeki hiçlikti.

Derin bir nefes aldığımda elimi Furkan'a uzattım ve bir dal sigarayı dudaklarımın arasına aldım. Furkan ateşi dudaklarıma yaklaştırdı ve ucunu yaktığında geriye çekildi. İçime derin bir nefes çektim. Ciğerlerim uzun zaman sonra soluduğu zehirle şişerken öksürmek istemedim. Zehri tamamen içime hapsetmek istedim. Dumanı karşıma üflediğimde karşımdaki adam gözlerini yumdu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 23 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

KAYIP PARÇAWhere stories live. Discover now