10.Bölüm: KRALLIĞIN İZLERİ

En başından başla
                                    

Koştuğum için mi kurumuştu boğazım yoksa korkudan iç içe geçmiş damarlarımdaki kanım mı vücudumu yakıyordu emin değildim.

"Leydi Rena!"

Liya'nın sesiyle irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım. Yavaşladığımı ancak o an fark edip adımlarımı daha da hızlandırmaya gayret ettim.

"Ben leydi değilim!" Omzumun üstünden laf yetiştirmeye çalıştım ona.

Saatlerce ve özenle hazırladığı saçlarımı, makyajımı ve cinlerin titizliğiyle giydirilen elbisemi mahvettiğim için üzgündüm ama sorun edeceğim son şey bile olamazdı.

"Leydim lütfen durun!"

Yanaklarımı şişirerek ciğerlerimdeki tüm nefesi dışarı üflerken göz devirdim.

"Ben senin leydin değilim. Ben leydi bile değilim!" diye bağırarak koşmaya devam ettim. Doğrusu kaçmaya...

Odamdan çıktıktan sonra kedinin fareyi kovalaması gibi kovalıyordu beni. Her koridorda bir başka peri ya da cin neler döndüğünü bilmeden peşimize düşmekten çekinmiyordu. Meraklı yaratıklara eğlence çıkmıştı.

"Eğer durmazsanız destek çağırmak zorunda kalacağım!" diye tehdit ettiğinde onu umursamadım.

"Cehenneme git!" Eteklerimi iyice yukarı çekip baldırlarıma kadar açıkta bırakarak koşmaya devam ettim.

"Leydi Rena!"

"Gidip kendine süsleyeceğin başka bir oyuncak bulsana!"

"Son kez uyarıyorum sizi!" Liya'nın yalvaran sesi toz olup uçmuş, yerine öfkeyle karışık nezaketli olmaya çalışan ince sesi gelmişti. "Derhal olduğunuz yerde durun ve kraliçenin huzuruna çıkmak üzere mahiyetime katılın!"

Soluklar yetersiz kalıyor, bacaklarımın dermanı tükenmeye başlıyordu. Yine de pes etmek gibi bir niyetim yoktu. Aksine daha da hırslanıyordum.

"Leydim!" Liya bir anda yanımda bitip koluma sarıldığında ufak çaplı bir çığlık sarayın koridorlarında yankılandı, küçük bir iç çekiş koca bir çığlığa dönüştüğünde etrafımızdaki yaratıkların nüfusu saniyeler içinde çoğaldı. Artık daha fazla şaşkın ve meraklı bakışın hedefiydim.

Harika.

"Bırak kolumu!" Liya'nın uzun, zarif parmaklarıyla tuttuğu kolumu kurtarmak için çırpındım fakat bir işe yaramadı.

Ciğerlerim daha fazla koşturmacayı kaldıracak kadar güçlü değildi. Bir yere oturup soluklanmak istiyordum.

"Lütfen sakin olun ve beni dinleyin." Kolumu bırakmadan bir adım daha yaklaştı. İri, pembe dudaklarını ıslatarak kulağıma doğru sokuldu. "Lütfen huzursuzluk çıkarmayın. Aksi hâlde bunun bedelini ödeyecek tek kişi benim. Size yalvarırım." Geriye çekilip konuşmaya devam etti. "Kraliçemiz Maysa'nın gazabından koruyun beni. Eğer bu yaptığımı öğrenirse beni saraydan sürmekle kalmaz, ömrümün kalanını diyarın kalbine bağışlar. Sonsuz bir ıstırapla yaşamak üzere Huzursuz Cennet'e sürgün edilirim."

"Neden?" Merakla gözlerimi kırpıştırmadan edemedim. "Sen ne yaptın ki?"

"Sizinle bilmemeniz gereken bir bilgiyi paylaştım. Kraliçemizin geçmişi hakkında konuşma cüretinde bulundum. Yetmezmiş gibi bunu, sarayına misafir olarak gelmiş Megas Efendi gibi değerli dostunun torunuyla paylaştım. Bunu affetmez." Demek biliyorlardı? Bu yüzden yaka paça getirildiğim sarayda prensesler gibi ağırlanıyordum. Şimdi taşlar yerine oturdu işte.

YOZLAŞMIŞ HARABELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin