oneshot

1K 40 60
                                    

Kaosun çocuğuydu Taehyung ve karmaşadan bu kadar saf bir güzellik çıkması imkansızdı.

Yüzünün kusursuzluğu Tanrı'nın varlığını kanıtlamak için yeterliydi şayet birkaç genin rastgele birleşmesinin bu derece mükemmel bir şeyi ortaya çıkması olanaksızdı.

Çoğunluğun dikkatini ilk göz kapakları çekerdi bir yanı avcıydı ateşli, hayata getirdiklerine karşı çıkan güçlü tarafıydı; diğeri insanların dediklerine göre yaşamını belirlemek zorunda kaldığı günleri, ezilen Taehyung'u gösteriyordu ve bu farklılık ona tehlikeli denebilecek bir enerji katıyordu.

Kare gülüşü çocukluğundan, kirlenmemiş günlerinden bir parçaydı. Onun en büyük manipülasyon aracıydı o tapılası tebessümü. İyi olduğuna dair herkesi kandıra bilmesinin tek yoluydu. Belki de o yüzden arası bu kadar iyiydi ancak güzelliğin gücü bir sonsuzluk boyu sürmezdi şimdi büyük umutlarla geldiği bu şehirin en ünlü ilçesinin arka sokaklarının birinde bir şişe su alırken kimse onu anlamadığı için marketin kapısında hüngür hüngür ağlıyordu.

Herkes mutluluk dağıttığı bu günde gözyaşları duygu yoğunluğunun içine karışıyor semaya uğurlanıyordu.

Tarihler on dört şubatı gösterirken Taehyung bugün dünyaya gelişinin on dokuzuncu yılını kutluyor ve sevgililer gününde yalandan gülücekler, aşk itirafları yayan çiftlere iğrenerek bakıyordu. Her ne kadar kendisine itiraf edecek gücü içinde bulamasa da kıskançlıktı bunun sebebi, çok istiyordu yanında olacak birileri olsun.

Dünyanın diğer ucundaki ülkeye giderken kimse ona dur, seni özlerim dememişti. Onsuz yaşayamayacağını söyleyen tüm arkadaşları, flörtleri en yaralayanı da ailesi iyi şanslar dilemekle yetinmişti.

İstanbul sığınağıydı onun her yanında ayrı bir hikâye, sanat vardı. Bir sokakla insanların dertleri hayatta kalabilmekten istedikleri botun gelmemesine evrilebiliyor, otobüste yanında oturan kişi bir şirketin yöneticisi çıkabiliyordu. Taehyung gerçekten aşıktı bu şehire yanından geçen insanların ne dediğini anlayamasa da hayatla olan dertleri yüzlerine yansımıştı. Daha kızken kadın olmak zorunda kalanlar, tahsilleri ilk not düşüklüğünde ellerine tutuşturulan tornavidalarla bıraktırılan erkelerle doluydu bu şehir.

Kimisi çevresine bakınca üstüne dökülen tüm betona rağmen filizlenmeyi başarmış çiçeğe odaklanacak kadar şanslı olurdu çünkü hayat onları hiçbir zaman yarını çıkartabilmek gibi büyük dertlere odaklanmak zorunda bırakmamıştır.

Jeon Jungkook gibi olanlar her bir noktası kanla kazanılmış bu şehirin en büyük süsü olan maktulleri görürdü. Karanlık hayatlardan gelmelerine gerek yoktur illaki sadece çok kapılmışlardır umutsuzlaştırılmış nesillere,
fazla kulak asmışlardır sonu kötü biten hikâyelere.

Babası halkı galyana getirmek ve endişeye sürüklemek suçundan adeta ülkesinden sürülmüş İstanbul'a saçma bir neden söylenerek gönderilmişti. Jungkook zorladıkça hatrına düşen birkaç anıyla hatırlıyordu bu günleri ancak bu ani değişimin izi yıllardır hiç silinmemiş, bir sonsuzluk boyu ailelerinden, geçmişlerinden ayrı kalmaya mahkum edilmiş ebeveynleri onu adeta kafesin içinde büyütmüştü.

Kocaman şehirde yalnız kalmak istiyordu, telefonunda mesaj görmemek, okuldaki hayalet çocuğun yerine geçebilmek özgür olmanın tek yolu buydu ona göre çünkü insanlar çevrenizde toplandıkça kaçmak imkansızlaşıyordu. Açıklama yapmadan gitmek kabaydı ve o her şeye rağmen nazik olmak konusunda tavize sahip olmaması gerektiğini oldukça sert yollarla öğrenmişti. Ailesine teşekkür ettiği tek konu buydu belki de. Aynasında bolca kırık olsa da orada iyi görünümlü, nazik, zengin bir adam görebilmek onu iyi hissetiriyordu.

istanbul | taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin