by your side, i'll be your seasons

385 37 180
                                    

ay mrblar burda mısınız bilmiyorum bile ama öncelikle uzun süreli gecikme için özür😞

ve hikayede neler olduğunu unutmuş olmanız çok yüksek bir olasılık okumadan önce önceki bölüme bi göz atıverin isterseniz

iyi okumalar!!!

---


Kocaman bir boşluk.

Oikawa'nın bilinci yerine geldiğinde, zihni kocaman bir boşluk halindeydi.

Zaman kavramı yoktu, mekân kavramı da. Geçmiş yoktu, anılar yoktu. Kendisi hakkında hatırladığı en ufak bir şey bile yoktu.

Şu an neredeydi? Saat kaçtı? O kimdi? Adı neydi? En son ne olmuştu? Belirli aralıklarla çıkan bu bip sesi de neydi?

Bir bilinmezlik ve anlamsızlık içindeydi. Algısı kapanmış gibi beyni hiçbir şeyi algılamıyor ve hiçbir şeye anlam veremiyordu.

Başında keskin bir ağrı vardı, vücudunun her yeri acıyla sızlarken bunlardan ayrı olarak hissettiği şey elini tutan yumuşak ellerdi.

Üstüne tonlarca yük binmiş gibi hissettiren göz kapaklarını zorlukla araladığında puslu görüşüyle beyaz, düz bir tavan karşılamıştı onu.

Puslu görüşünün düzelmesi için net görebilme ihtiyacıyla gözlerini kırpıştırdı birkaç kere. Görüşü biraz daha netleştiğinde, nerede olduğunu anlayabilmek ve boş zihninde bir şeyler canlanması için uzandığı yerden gözlerini bulunduğu odada gezdirdi.

Duyduğu sesler, aldığı garip koku ve bulunduğu oda hiçbir şekilde tanıdık hissettirmemiş ve zihninde en ufak bir şey bile canlandırmamıştı. Hiç bilmediği, yabancı bir dünyaya gözlerini açmış gibi hissediyordu.

"Tooru?"

Duyduğu titrek ses, yabancı bulduğu bu dünyada tanıdık hissettiren tek şey olurken gözleri az önce fark etmediği, yanı başında bekleyen bedene döndüğünde hatırladığı ve zihnini dolduran ilk şey, ona olan duyguları oldu.

Ai'nin kızarık ve yaşlarla dolmaya başlamış gözleri Oikawa'nın normalden daha kısık bakan gözleriyle buluştuğunda, donuk ve anlamsız bakışlarla karşılaştı. Tamı tamına üç hafta boyunca komada kalıp kendine gelmeyen birinden canlı ve anlamlı bakışlar beklenemezdi zaten.

Ai, Oikawa'nın küçük sıyrıklarla dolu yüzüne bakarken yaşlar gözlerinden çoktan süzülmeye başlamış, kesilmeksizin akıyordu.

Sargılı kafası, alçıya alınmış bir koluyla çok rahat sayılmayan hastane yatağında yatan Oikawa, kendine tam anlamıyla gelmediği için beyni doğru düzgün çalışmıyor, ne düşüneceğini bile bilemiyordu.

Dudakları, ona ne olduğunu ve nerede olduklarını sormak için hafifçe aralandı, ancak haftalardır konuşmuyor olmanın verdiği etkiyle sesini çıkaramadı.

"Sonunda." diye sayıkladı Ai, ağlamaya da devam ediyordu. Oikawa'nın haftalar sonra uyanmış olmasının verdiği mutluluk ve rahatlamayla vücudu gevşemiş, haftalarca durmak bilmeden akan göz yaşları tekrar kontrolsüzce süzülmeye başlamıştı gözlerinden.

Doktora ve ailesine onun uyandığının haberini vermesi gerekiyordu ama yanından ayrılamıyor, onu bırakmak istemiyordu.

Kafasını, Oikawa'nın canını acıtmayacak şekilde onun göğsüne yaslarken "Sonunda," diyerek sayıklamayı sürdürüyordu. Canının acımayacağını bilse kollarının arasına alıp sıkıca sarıp sarmalardı onu. "Çok korktum..." dedi ağlayışının arasından, Oikawa'nın elini biraz daha sıkı tuttu. Seninle tekrar konuşamayacağım diye çok korktum. Seni... Kaybedeceğim diye çok korktum Tooru."

heart burn | oikawa tooru Where stories live. Discover now