Yirmi Altı -ستة وعشرون

118 18 33
                                    

"Marc?"

Karşımda bıçakla deşen kişi o değildi. Bu bakış ne ona ne de Steven'a aitti. Bıçağa baktı Khonshu'ya baktım gözlerim dolmuştu.

"Parçalanmış?"

Khonshu bana  döndürdü kemikten kafasını ellerim terledi üzerimde çarşafa ellerimi sildim peçeyi çıkardım kafamdaki baş örtümüde yok ettim.Ellerim anlamsız bir şekilde titriyordu.

'Efendim... Kim olduğunuzu unutmayın.'

Time Stone'un gelen sesiyle güldüm kendi kendime.Dışımdan konuştum.

"Acımasızlık."

Bana biçilen değer buydu. Ama hiç bir zaman haksız değillerdi, kimse haksız değildi. Sevimli bir tip değilim. Sosyal ya da içe dönük değilim.

Benim kim olduğumu sadece ben biliyorum. Korku ve acılarım beni ben yapan kişilik unsurlarım değildi elbette. 

Kontrolü ve gücü hep elimde bulundururum. Ben acımasızım. Tam anlamıyla bir kandırmacayı içinde bulunduran bir yapım var. Küçükken ne olduğumu bulmuştum.

 Kendimi tanımlamamın istediği yerlerde sadece Muaeqad derdim.

Şu ana kadar korkak görünmüştüm. Güçsüzün ben olduğumu hissettirmiştim yalan değildi ama hiçbiri.

 Bir süreliğine diğer ve asıl kişilik özelliklerimi tutsak etmiştim. Nedeni açıktır; Kabul görmek istedim. Yeni bir deneyim edindim.

 Ben  bu hayatta ki tek Mueaqad'dım... 

Ta ki Moon Knight ile tanışana kadar.

"Hey yeni çocuk!"

Nihayet bir tanesi hariç hepsini katletmesini izlemeyi bitirmiştim.Bana dönen sert bakışları yüzümde dolandı. Sırıtmam sinsi bir gülüşe döndü.

"Göster marifetini."

"Emriniz olur Mi amor*."

Sona kalan haydutu yakaladı.

Çocuk en fazla on yedi yaşındaydı. Abdullah El-Aziz. Eskiden dışarı dedem çıkardığı dönemlerde meydanda ki küçük çocuklarla kovalamaca oyunu kurardım.

 Abdullah en küçüktü o yüzden onu asla yakalamazdım.

Abdullah'ı kıyıya kadar götürdü. Öldüreceğini biliyordum. Ama umursamadım. 

 Taraf seçmek özgürlüktür. Kim olduğumu anladığımda kendi kendime kurduğum cümleydi hayatın getirdiği kaçınılmazlıktır taraflı olmak...

Ve tarafını seçen herkes sorumluluğunu acı ya da tatlı tadacaktır...

"Konuş çocuk."

Şalından tutarak onu boşluğa itti, Abdullah bana bakıyordu.

Gülümsemem dondu ve yüzümü ifadesiz bir hale soktum.

Bu yeni adamın sırtına göğsümü yaslayıp ileri uzandım hafifçe Abdullah'ın düşmemek için tuttuğu eline dokundum.

"أنت القابلة الآن"

(Artık ebe sensin.)

"بفضل عميت"

(Ammit'e Şükürler.)

Bıçağı çekti ve sarı diyarın kumlarına kendi tarafında ölmeyi seçti.

Yaslandığım sırt kasıldı o an anladım Marc'ın geri geldiğini.

MueaqadKde žijí příběhy. Začni objevovat