2.Bölüm -Kolye-

Start from the beginning
                                    

Eve geldiğimde annemi görememek şaşırtmamıştı. Bu durumlarda bende anneme çekmiştim. Temiz bir hava, yalnızlık, sadece kendini dinlemek ruhunun yangınını söndürmek için en iyi yöntemdi bana göre. Merak ediyordum onu ama yalnız kalmak, kimseyle konuşmamak istediğini de biliyordum.

---

Gözlerim yavaşça aralanırken üstümde olan bir peri kızının beni gıdıklamasıyla neye uğradığımı şaşırmıştım. Minik ve yavaş elleri karın bölgemde hareket etmeye başlayınca istemesem de kahkahalar atıyordum. Gıdıklanmaktan ciddi anlamda nefret ediyordum ama Duru yapınca iş eğlenceli bir boyut kazanıyordu.

Gülmekten yorulduğumda "İntikam vakti." deyip Duru'yu gıdıklamaya başladım.

İçten gülüşleriyle karşılık verirken kendini kaybetmiş gibi gülüyor, ellerimden kurtulmaya çalışıyordu. İkimizde gülmekten sersemlediğimizde Duru'yu gıdıklamayı bıraktım ve kendimi yatağa attım. Yatakta yığılmış bir vaziyette dururken Elif teyze kahvaltının hazır olduğuna dair sözler söylüyordu.

 "Hadi küçük cadı kahvaltı yapma vakti."

Yatakta birazdan uyuyacakmış gibi duran minik yaramazı kucaklarken yanağını öptüm ve odadan çıktık. Hala yerinde durmayıp onunla oyun oynamam için beni kışkırtıyordu. Merdivenlerden inerken kucağımdan inip "Arya beni yakalayamaz." diye bağırmasıyla sertçe nefesimi dışarıya verdim. Bu kızın enerjisi hiç tükenmez miydi?

Merdivenlerden hızla inerken bende onunla birlikte hızla iniyordum. Onu yakalamak için değil de düşmesini engellemek için peşinden koşuyordum fakat o bunu yanlış yorumluyordu.
Salonun içine girip sehpanın arkasına sığınınca gözlerimi kısıp ona baktım. Sehpanın etrafını dönüp benden kaçan Duru'yu yakalamaya çalışırken çok fazla yorulmuştum.

Sonunda onu yakaladığımda kucakladım ve kahvaltı masasına oturttum. Oturur oturmaz ağzına bir şeyler atarken bende yerime oturdum ve tabağımı doldurmaya başladım.

İkimizde aç kurtlar gibi büyük bir iştahla kahvaltımızı yaparken Duru muzurluk yapmaya devam ediyordu.

"Annemle babam nerede?"

Duru'nun sorduğu soruyla ağzıma attığı salatalık boğazımı tıkarken öksürdüm. Beynime yalan bulma emri gönderirken yalan torbalarımı karıştırdım. Sonunda en makbul ve yaratıcı (!) olanı buldum.

"Onlar kahvaltılarını başbaşa dışarıda yapacaklarmış." dedim gözümü kırparken.
Duru memnuniyetsiz bir şekilde kahvaltısını yapmaya ederken annemi merak etmeye başlamıştım. Bu kadar zaman ondan haber almamak beni endişeye düşürüyordu.

Duru tabağında kalan son yiyecekleri de ağzına attıktan sonra sandalyeden inip salona doğru yürümeye başladı. Bende masadan kalktıktan sonra salona girmiştim. Geniş ve rahat koltuklarımıza yayılırken Duru bir çizgi film kanalı açarken dizime yattı.

Yüzümü buruşturdum. 

Bu hayatta en nefret ettiğim ve izlemeye tahammül edemediğim şeylerin başında çizgi film vardı. Kaderin cilvesi mi yoksa oyunu mu bilmiyordum ama bana inat yaparmış gibi kardeşim tam bir çizgi film hastasıydı. Duru'nun yaşlarındaki tüm çocuklar böyleydi belki ama benim kardeşim bunun sınırlarını biraz zorluyor gibiydi, en azından her dakika izlemek normal bir şey değildi.

Duru başını dizime gömmüş bir şekilde uyurken "Ben duş alacağım. Sen burada televizyon izle" dedim. Duru hipnotize olmuş gibi televizyona bakarken umursamaz bir şekilde başını kaldırdı ve dizimi kaldırmam için aralık bıraktı.

Ayağa kalkıp odama ilerlerken bornozumu aldım ve banyoya girdim. Üstümdekileri çıkardıktan sonra kendimi sıcak suyun kollarına bırakırken gevşediğimi hissettim. En azından üzerine yeni toprak attığım sıkıntılar baş göstermiyordu.

Duştan çıktıktan sonra bornozumla bir süre odamda keyif çıkardıktan sonra saçlarımı kuruttum. Bornozumu çıkarıp bir kenara attıktan sonra üzerime oldukça rahat bir tayt ve siyah bol bir kazak geçirdim. Daha sonra aynanın karşısına geçip saçlarıma şekil vermeye çalışırken gözlerimin boynuma kaymasıyla gözlerimi kırpıştırdım.

Lanet olsun!

Ellerim benden bağımsız bir şekilde boynuma dokunurken kolyemin yerini boşluk kaplamış olduğunu gördüm.
Babamın bana aldığı kolyem. Hatırladığım ilk doğum günü hediyem. Boynumdan hiç çıkarmadığım zincirim.

Dünden beri kendimde bile olmadığım için hiç dikkat etmemiştim, aklıma dahi gelmemişti. Bulunduğum ve kaybedebileceğim yerleri düşünürken bana arabanın çarpacağı zamanki yere düştüğüm zaman hafızama doldu.  Muhtemelen orada düşürmüş olmalıydım, onun haricinde başka düşürebileceğim bir ortam olmamıştı.

Aşağı inip salona girdiğimde Duru televizyon izlemeye devam ediyordu. Duru'yu Elif teyzeye emanet ettikten sonra ceketimi giydim ve dışarı çıktım.
Bir yandan kendimi azarlarken bir yandan da deli gibi o kolyeyi bulmak istiyordum. Mantığım babamın hayatımdan silindiğini ve onunla ilgili hiçbir şeyin olmaması gerektiğini haykırıyordu ama ona aldırmıyordum. Çocukluğumdan beri boynumdan sayılı zamanlarda çıkardığım ve her anımın izini taşıyan, çocukluğumdu o kolye. Belki fazla duygusal yaklaşıyor, gereksiz önem veriyordum ama bu huyumu bastıramıyordum.

Tam bana arabanın çarpacağı yere geldim.  Dümdüz bir yoldu, herşey apaçık ortadaydı. Aramak için pekte zor bir bölge değildi, etrafıma bakındım. Gözlerim yolun herbir metrekaresini incelerken bir türlü istediğim ışıltıyı göremiyordum.
Yere eğilip daha net görmeye çalışırken bir yandan da sitem ediyordum.

"Of, nerede bu?" Kendi kendime söylenirken aramaya devam ettim.

"Bunu mu arıyorsun?"

Tanıdık bir erkek sesi işitmemle sesin sahibine dönerken Kutay ve elinde sarkan kolyeme şaşkınlıkla bakakaldım. 




Geçmişin İziWhere stories live. Discover now