Bölüm 1

416 9 2
                                    

Sokaklar birbirini kovalıyor ardı sıra, ben yürüyorum. Ayaklarım sürüklüyor bedenimi, gideceği yere komutlanmış gibi başına buyruk. Sarraflar, bakkallar, berberler, Simitçi Ahmet Efendi... Birer birer açılıyor kepenkleri. Gördüğüme selam veriyorum; yüzüme buruk bir gülümseme konuyor, ben yürüyorum. Ardımda kaç sokak kaç bina bıraktım bilmem fakat yaklaştıkça yüreğime bir ağırlık çöküyor. Yolumun üstündeki insanlara göz gezdiriyorum, bakıyorum ama göremiyorum gibi. Hepsi tek bir yüzü anımsatıyor, haddizatında hiçbiri onun kadar tapılası değil.

İstasyona yakın bir dükkanın buğulu camında düzeltiyorum üstümü başımı. Elimdeki kasımpatıların boynu tepetaklak durmaktan bükülmüş. Ne de çok benziyor tepetaklak olan hayatıma halbuki. Garda bekleyen insanların arasına karışıyorum. Lakin görünmek değil derdim, öyle ya hiçbir zaman sevememişimdir vedaları. Telaşeden evde unuttuğum saatimi her zaman sol bileğime takarım; hayatımdan adım adım çıkışını daha bir yüzüme vuruyor hayat sanki bugün. Az ileride küçük bir kız çocuğu elindeki bebeği sallıyor, sıkılmış gibi. Yanında tek elinden sıkıca kavrayan orta yaşlarda bir kadın, muhtemelen annesi, kafasını kaldırmadan okuyor elindeki mektubu; oldukça önemli bir şey olsa gerek. Kaşla göz arasında kurtarıveriyor bileğini, raylara doğru yaklaştıkça "Eyvah!" diyorum; düşüverecek şimdi. Hırpalayıp durduğu bebeği yuvarlanıveriyor raylara, sonra bir hıçkırık sesi. Öylesine ağlıyor ki duyanı topluyor başına; eli ayağına dolaşmış zavallı kadın koşturuyor kızın yanına. Daldığım hengamenin içinden duyumsadığım kokuyla uyanıyorum. Alçak topuklu ayakkabıları zeminde tok bir ses çıkartıyor; gözümle değil, kulağımla takip ediyorum. Dizlerinde biten siyah elbisesi her adımında yukarı kalkıyor, her bakışında hoplayan yüreğimden hallice. Güzel gözlerini gizleyen gözlükten kiraz rengi rujun örttüğü dudaklarını takip ediyor bakışlarım, yutkunuyorum. Bütün duyularımla hissediyorum oradaki varlığını. Sessiz sakin bir köşeye geçip bekliyor, arada bir şakaklarından süzülen kısa perçemlerini kulağının arkasına sıkıştırıyor. "Eyvah!" diyorum, "Sonum olacak bu kadın." Ezberlemek ister gibi bakıyorum çehresine, belleğimin en derin köşelerine kazıyorum hatlarını. Gözlüğünü çıkarıp atıyor çantasına; kızarmış, şişmiş gözleri bir güzel boyanmış. Yalnız yaralarını kapatamamış süründüğü boyalarla; kızarmış gözleri hüzün dolu kadını bir ben anlarım, bir ben teselli edemem. Öyle ya çizdiği resmi tanımayan ressam mı olur? Yaklaşan trenin sesi kulaklarımda yankılanırken ayağa kalktı, üzerine bıraktığım yükten çökmüş omuzlarıyla. Kapıya doğru yürüdü; son bir kez çevirdi yüzünü geriye, onu ite kaka girmeye çalışan insanların aksine oldukça yavaş ve gönülsüzdü adımları.

Adımlarım yere çakılmış gibi kalakaldım bulunduğum yerde, ne atabildim kendimi ileriye ne çekip gidebildim oradan. Zoraki harekete geçen bacaklarıma uyum sağladı bedenim. Sol kolumu güçlükle yukarı kaldırdım saate bakmak için...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 18, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

10.30 TRENİWhere stories live. Discover now