Gizemli Mektup

67 14 10
                                    


  Incheon Havalimanın'da Tülin'i gördüğüm anda, on saat süren uçuşun yorgunluğu bir anda yok olup gitmişti. Onu görmeyeli neredeyse bir sene olmuştu. Birbirimize anlatacağımız çok şey birikmişti. Uçakta yol boyu fazlasıyla uyumuştum. O yüzden hiç vakit kaybetmeden bavulumu onun evine bıraktıktan sonra dışarıda bir şeyler yemek ve onunla hasret gidermek istedim. İlk işimiz Kore'nin meşhur kızarmış tavuğuyla birlikte bira içmek oldu. Birkaç saat oturduktan sonra sıcak bir yaz akşamında Seul sokaklarını gezmeye başladık. Gerçekten çok keyifliydi. Farklı olduğunuz için yanınızdan geçen insanların size bakıyor olması biraz tuhaftı. Yani kötü değildi aslında. Sadece alışık değildim. Ama onları anlayabiliyordum. Onlardan oldukça farklıydım. Mavi gözlü ve sarı saçlıydım. Burada görülen özellikler değildi. Sanki farklı bir gezegenden gelmiş gibi hissediyordum.

"Gece! Gece bak ilk konsept kafemizi buldum. Ne dersin bir kahve ısmarlayayım mı sana?"

Tülin'e tam karşısında durduğumuz kafeyi işaret ettim. Vitrininden ve kapısından aşağı doğru iplerle sarkıtılmış bir süre eski mektupların olduğu çok şirin bir kafeydi.

Tülin, "Burası Penpal Cafe!" diye belirtti ve heyecanla devam etti. "Kafenin konsepti adından anlaşılacağı üzere içeride kahveni içiyorsun ve içinden geldiği gibi bir mektup yazıyorsun. Sonra onu asıyorsun ve birinin mektubunu cevaplamasını bekliyorsun. Eğer cevaplayan olursa, bir mektup arkadaşın olmuş oluyor."

Konsepti öğrendikten sonra tekrar dikkatle kafeye baktım. Konsept gerçekten çok hoşuma gitmişti. "Çok eğlenceli!" dedim ve, "Konsepte bayıldım. Doğru söyle kaç tane mektup arkadaşı edindin buradan?" diye takıldım ona. Onu azcık tanıyorsam kendisine bir Koreli sevgili yapmak için en azından bir tane bile olsa mektup yazıp bırakmıştır.

Tülin gülerek, "Aslında burası işe yarıyor canım," dedi. "Birkaç görüşmem bile oldu. Yani mektuplardan sonra birebir görüştüm. Ama hiçbiri istediğim gibi olmadı." Ben şaşkınlıkla gülerken Tülin kolumdan tutarak beni kafeye doğru çekti, "Hadi konuşuruz sonra bunları. Gel bir şey olacağından değil zaten. Maksat eğlence."

Sonuç olarak sonrasında olacakları asla tahmin edemeyerek beni büyülü bir dünyanın içine sokacak olan o gizemli kafeden içeri ilk adımımı attım.

***

İçeride çok sıcak bir hava vardı. Geniş, ahşap masalarda bilgisayarında not tutan insanlar, kahveleri eşliğinde sohbet eden arkadaşlar, ileride rahat görünen petrol yeşili koltuklarda oturmuş kıkırdayarak mektup yazan kızlar ve ortamda çalan sakin, hoş bir şarkı... Kahvelerimizi sipariş ettikten sonra cam kenarında, dışarıyı seyredebileceğimiz yüksek taburelerin olduğu bir masaya oturduk. Tülin yanıma sadece kahveyle gelmemişti. Getirdiği tepsi de bir tane de zarf vardı.

"Yalnız ben bu yazma işlerinden hiç anlamam," dedim gülerek. "Olayın mantığı nedir yani nasıl yazmayalım?"

Tülin, "Bak şimdi şöyle," diye atıldı. "Zarfın içinde sana ait bir pul var. Bu pulu saklıyorsun. Çünkü mektubu yazıp kapattıktan sonra buradaki asılı iplerden birine asacaksın. Etrafta gördüğün tüm asılı mektuplar," bunu söylerken duvarlarda panolara tutturulmuş, duvar boyunca uzatılmış iplere ve bir dilek ağacına asılmış, aynı zamanda camdan ve tavandan aşağı sarkıtılmış mektupları işaret etti. "Henüz cevaplanmamış olanlar. Ama birisi senin mektubunu cevapladığında bu mektup doğrudan şu dilek ağacının yanındaki kilitli kasaya atılıyor. O zarfın üzerinde yazan numara sadece senin elindeki pulda ve sana cevap yazan kişiye verilmiş olan pulda oluyor. Biri sana cevap yazdığında bunu bilmek istiyorsan telefon numaranı ya da mail adresini kafeye bildirmen gerekiyor. Böylece onlar sana bir bildiri gönderiyorlar. Sende gelip sana yazılmış olan mektubu okuyabiliyorsun. İstersen sende aynı zarf üzerinden tekrar karşı tarafa geri cevap yazabiliyorsun."

PENPAL KAFEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin