Sedu 2. Bölüm

En başından başla
                                    

Siparişleri hazır ettiğimde tam tepsi ile birlikte mutfaktan çıkıyordum ki, Esra geldi. Benim canım iş arkadaşım. Ben ne olduğunu sormaya fırsat bulamadan elimdeki tepsiyi almış ve, "Serap Hanım, benim servis yapmamı söyledi. Sanırım senin bir sakarlık yapmandan korkuyormuş." diyerek gitti. Oysa ki ben yıldız olma hayalleri kurarken, haksız yere konulan sakar etiketi, hayallerime biraz kum serpmişti. Hayır benim anlamadığım, madem ben servis yapmayacaktım, neden o zaman bana hazırlattın kara böcük? Peki ya sen, sevgili iş arkadaşım Esra, bana sakar dendiğini söyleyerek çok mu mutlu oldun? Ama yoook, bu böyle bitemez. Ne olursa olsun o odaya gireceğim ve kendimi kanıtlayacağım herkese, görürsünüz siz.

Toplantı başlayalı yarım saat olmuştu ama ben ofistekilerin siparişine koşturup dururken, içeri girmek için plan bile yapmaya fırsat bulamamıştım. Tam o anda asansörden inen, siz deyin Murat Boz, ben diyeyim Kıvanç Tatlıtuğ karışımı insan dışı varlık, aklıma bir fikir getirmişti.

Onu ilk defa gördüğüme göre, büyük ihtimalle toplantı için gelmişti. O toplantı odasına girerken, dağılan dikkatlerden istifade boşları toplamak için ben de içeri girecek vee... Evet, planın bu kısımdan sonrasını henüz düşünmemiştim. Ben ne yapsam derdine düşmüşken, yakışıklı bana doğru yürümeye başlamıştı. Arkama dönüp, başka birisi mi var acaba diye kontrol ederken, yakışıklının bana doğru yürüdüğünü kesinleştirmiştim. Bir kaç adımda yanıma gelerek bana elini uzatmıştı, "Merhaba, ben Selim Direk. Bir toplantım vardı, toplantı salonunun nerede olduğu hakkında bir fikriniz var mı acaba?"

İşte bu fırsat! İyi olacak hastanın doktor ayağına gelmişti. Doktor da ne doktor! Bu yakışıklı benim içeri giriş biletimdi. Bu şansı iyi kullanmalı ve içeriye bir şekilde sızmalıydım. Gerisini de artık içeri girince düşünürdüm. Ayrıca üniversitede katıldığım tiyatro kulübü sağolsun, doğaçlama oyunlar konusunda kendimi baya geliştirmiştim. Evet Buğlem Dilay, başarabilirsin hadi kızım.

"Merhaba Selim Bey, olmaz olur mu hemen götüreyim sizi ben." diyerek fırsattan istifade girivermiştim adamın koluna. Bir şeyleri başarma arzum çekingenliğime üstün gelmişti ve kendimden beklenmeyecek davranışlar sergiliyordum. Adının Selim olduğunu öğrendiğim yakışıklı başta şaşırsada, sonradan bana ayak uydurarak sessiz bir şekilde toplantı odasının önüne geldi benimle.

Selim Bey, "Teşekkür ederim, burdan sonrasını ben halledebilirim sanırım." diye kolunu, ahtapot gibi sardığım ellerimden çekerken, havamı hiç bozmadan cevap verdim: "Olur mu öyle şey, bizde misafirler gidecekleri yere kadar ağırlanır, bu yüzden içeriye girerken de ben olmalıyım yanınızda."

"Öyle mi, ben bilmiyordum peki o zaman buyrun bayanlar önden." diye gülümseyerek bana öncelik tanımıştı, bu kibar adamı sevmiştim.

Kapıyı çalıp içeri girerken çok heyecanlıydım. Çünkü içeridekilerin nasıl tepki vereceği hakkında bir fikrim yoktu. Bu yüzden mümkün olduğunca az şekilde göz teması kuracaktım kara böcük ve diğerleriyle. Haydi Bismillah diyerek çaldım kapıyı. Ve o an. Çalan kapı sesi ile dikkati dağılan herkesin, kafasını çevirip önce bana, sonra yanımdaki yakışıklıya baktığı an.

"Ee, bölüyorum kusura bakmayın, Selim Bey'e toplantı salonunu bulmasında yardımcı olmuştum."

Selim Bey denen yakışıklı, topluca bir selam verdikten sonra masadaki tek boş yere oturmuştu. Bense hala kapıda bekliyordum. Bir kaç kişi öksürüp bana döndüğü zaman, bende onlara gülümsedim. Kara böcük ile göz temasına girdiğimiz an ise beklediğim ama olmasını istemediğim bir şey oldu. Kara böcük kapıyı gösterip, "Tamam Dilay çıkabilirsin." dedi!

Ne!? Bu muydu yani? Benden, tartıştıkları konu ile ilgili herhangi bir fikir almayacaklar mı? Ama izlediğim filmlerde, okuduğum kitaplarda böyle olmuyordu. Hatayı nerde yapmış olabilirdim? Kapıdan içeri girerken dişlerim görünecek şekilde gülümsemedim ondan mı? Tabi yaa. Keşke daha sıcak bir giriş yapsaydım, yada daha havalı. "Hey millet, bu Selim Bey, bende gelecek zamanda şirketin başına geçecek yetenekli reklamcı, naber?" gibi. Yok yok, bu da fazla iddialı oldu. Sanırım fazla film izliyorum.

Seni Duyuyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin