1.BÖLÜM

253K 4.4K 587
                                    

Kitapta olacak olan ilk bölümle karşınızdayım. Düşünceleriniz benim için önemli lütfen belirtin :)

Keyifli okumalar biriciklerim :)

Ayaklarım saatlerdir yürümenin acısını benden çıkarır gibi durduğunda toprağa baktım. Yeşil sandaletlerimden içeri giren toprak parmaklarımın arasında dans ediyordu. Beni çağırıyordu sanki içine. Eğer teklifini kabul edersem canımın acımayacağını söylüyordu. Ondan da kaçmak istedim. Adım atmaya çalıştığımdaysa hala yürümeyi reddeden ayaklarım dün gecenin şokunu kaçarak atlayamayacağımı yüzüme haykırıyordu.

Kafamı kaldırıp geldiğim yere bakarken gözlerim yeni doğan güneş yüzünden kısıldı. Kahverengi uzun saçlarımı bileğimdeki tokayla at kuyruğu yaptığımda biraz daha rahatlamıştı bedenim. Dünden nasıl kaçabilirdim bilmiyordum. Annemden, babamdan, abimden...

Kapadokya'nın ünlü peri bacalarına gelmiştim. Etrafta neşeyle koşturan çocuklar birbirlerine balonları gösteriyorlardı. Kafamı gökyüzüne kaldırıp çoktan havalanmış birkaç balona baktım. İçindeki insanların hepsi gülüyordu. Yerde, peri bacalarının etrafında dolanıp onları inceleyenler de birbirlerine heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Etrafta uçuşan onlarca güvercin ise bazı ziyaretçilerin ilgisiyle göz hapsine alınmıştı. Uzaktan resme baktığınızda mutluluğu görebiliyordunuz.

Ayaklarımın itirazlarına karşı gelip balon turları için konuşan adama yaklaştım.

Etrafında büyük bir kalabalık vardı.

"Standart turumuz 1 saat, deluks turumuz ise 1 saat 30 dakika sürmektedir." diyerek sustuğunda uzun bir konuşma yaptığını anladığım bir nefes çekti. Tam arka tarafında hazırlanan balona kaydı gözlerim. Tamamen kaçamasam da bir saatliğine her şeyden uzaklaşabilirdim.

İstenen ücreti zamandan soyutlanmış bir şekilde ödeyip balona yaklaştım ve bindim. Bunu daha önce defalarca yapmış olmanın verdiği rahatlıkla en köşeye geçtim. Aklım daha bir hafta öncesine kadar mutlu olduğum her anı gözlerimin önüne sererken benim gözlerimin infazını gerçekleştiriyordu.

Bu infaza uyan gözlerim bir bir akmaya başladıklarında sepetin havalandığını hissettim. O kadar soyutlamıştım ki kendimi yanımdaki insanların ne dediğini duymuyor hatta onları görmüyordum.

Çalan telefonumun ısrarcı sesine aldırmadım ve istifimi bozmadım. Evdekilerden biri arıyordu muhtemelen. Hiçbirini görmek, seslerini duymak istemiyordum. Onlar benim ölüm fermanımı benden habersiz bir şekilde hayati bir karar alarak imzalamışlardı zaten.

Kalbim hala buna inanmak istemiyordu. Yanlış anladığıma inanmak istiyordu ama her şey benim şu anda bu balonun içinde aşağıdaki tüm doğal güzelliği görebildiğim kadar gerçekti. Bana sormadan benim geleceğim hakkında bir karara varılmıştı: Evlenmek.

Titrek nefesim dudaklarımdan içeri girip tüm boğazıma dolduğunda etraftaki homurdanmaların üzerine üst üste çalan telefonumu, dizlerimin biraz altına kadar gelen yeşil elbisemin cebinden çıkardım. Ekrandaki isimle parmağımı kırmızı alana kaydırdım ve telefonu tümüyle kapattım. Abimle konuşmayacaktım. O da kurbanlardan biriydi.

Babam ikimizi de biricik asker arkadaşının oğlu ve kızıyla evlendirme kararı almıştı. Aramızdaki fark şuydu ki abim zaten sevdiği kızla evlenecekti. Ben ise daha önce hiç görmediğim bir adamla. Telefonumu tekrar cebime koyup gözlerimi manzaraya çevirdim. Durmaksızın akan gözyaşlarımı silip kafamı gökyüzüne döndürdüm. Güneş yakıcı bir sıcaklıkla yüzüme çarpınca tekrar toprakla buluştu gözlerim.

İstanbul'a üniversite için gittiğim ilk gün de bu kadar sıcaktı. Kültürü yaşadığım şehirden farklıydı. Nevşehir daha sakin bir yerken İstanbul kalabalık ve bir sürü kötülüğe ev sahipliği yapan bir şehirdi. Oraya alışmaya çalışırken tanıştığım iki arkadaşımla hala devam ediyordu bağımız. Nitekim geçen hafta da birlikte mezun olmuştuk. O kadar uzak geliyordu ki o günler sanki aradan yıllar geçmiş de yaşlanmış gibiydim. Oysa dün geceye kadar her şey güzel ve ben de mutluydum. Babamın 3 gün sonra evleneceğimizi söylediği zamana kadar...

Sen Benim Nefesimsin #RaflardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin