1. Gordion Düğümü

Start from the beginning
                                    

Gözlerimin önünden gitmiyordu bakışları. Payaslı. Aklıma geldikçe ürperiyordum. Duruşu da susuşu da karanlık dediğim adamın bakışları tehlikeliyim ben demiyor, tehlikenin ta kendisi olduğunu bas bas bağırıyordu.

Son birkaç aydır saklandığım deliğin açığa çıkması, sonrasında da kapıma dayanıp canımla tehdit edilmem değildi beni bu gece uyutmayan. Ölüm korkusu değildi aklımdan çıkmayan. Başka bir şey vardı. Kısacık bir göz göze gelişi unutturmayan çok daha başka bir şey.

Döndüm durdum saatlerce. Her an her şey olabilir korkusuyla büyüyünce insan, konfor alanından uzak her koşula uyum sağlayabilecek şekilde yetiştiriyordu kendini ancak bu gece altımdaki yumuşak yatak çivi gibi batıyordu tenime tane tane.

Normalde olsa herhangi yeni bir tehdit sonrası elime tutuşturulacak pasaportla ve bana ait olmayan yeni bir adla çoktan sürgün edilmiştim dünyanın herhangi bir deliğine daha ama bu defa başkaydı.

Bu defa kaçmak, saklanmak, hedef şaşırtmak yoktu. Payaslı öyle buyuruyordu. Çünkü daha dün kana susamış canavarların uğradığı ev şimdi etten duvarlarla korunuyordu. O yoktu ancak onun adamları hala buradaydı. Sanki birilerine burada kimin olduğunu göstermek ister gibi kendi çalışanlarıyla kuşatmıştı dört bir yanı. Adı yetmişti tüm olanların önünü kesmeye.

Dönüp durduğum yataktan kalktığımda kendimi güvende hissetmiyor olmamı bile bastırmadı uzanıp camdan baktığımda gördüğüm manzara. Her anlamda teçhizatlılardı, kuş uçurtmayıp göz açtırmıyorlardı ancak onlar da yabancıydı. Huzursuzluğum bundandı. Güven duygusu benden epeydir alınmıştı.

Bir çocuğun anne babasının varlığına duyduğu güvenin yerini hiçbir ordu sağlayamayacaktı.

Geceden kalma kıyafetlerimle odamdan çıktığımda gözüne uyku girmeyen yalnızca ben değildim belli ki. Koridorun sonundaki kapısı aralık odadan sızan ışık huzmesi beni anında oraya yönlendirdi.

Gözümle gördüğüm, kulağımla duyduğum şeyden şüpheye düştüm kapının ardındaki dedemle. Elinde bir fotoğraf, gözlerinden bir bir dökülen ardı arkası kesilmeden akan yaş. Gözlerinin akı kaybolmuştu ağlamaktan çatlayan kan damarlarıyla. Saçlarını ağartan bütün dertler gelmiş konmuştu bir gecede sırtına. Çökmüş omuzlarıyla ve dermansız bakışlarıyla oturmuş bir kenara, evladına ağlıyordu.

Görmüyorum ama biliyorum. Elindeki fotoğrafta gençliğinin baharında çürütülmüş çiçek gibi bir kadın... Şimdi oturmuş kızına da ağlıyor kızının kara bahtına da. Dün eline tutuşturulan kana bulanmış kefense öylece çalışma masasında. Bir ona bakıyor bir fotoğrafa. Sessiz ağlayışı son bulmuyor, çaresizliğiyse buradan okunuyor.

Öpmelere doyamadığı kızının fotoğrafında can buldu dudakları. Canlı kanlı bir tene bırakılmıyordu o buseler. Kısacık bir ana sığdırılmış tebessüm dolu cansız bir kağıdaydı. Belki de en büyük pişmanlığı bunaydı.

Dakikalar sonra "Artık sözüm geçmiyor," diye sayıkladı. "Emanetine hakkıyla bakamıyorum. Onu koruyamıyorum." Kederli bir bakış, hüzün dolu bir soluklanış geldi geçti. "Başına büyük işler açmaya başladı." diyerek torununu kızına ispiyonladı. Haklıydı. Çekirge bu defa bir zıpladı, iki zıpladı, üçüncüde büyük çuvalladı. "Benim onların infazına bırakacak bir kızım daha yok." dedi yemine verir gibi. Beni kızı bilmesi, anneme bunu göstermek istemesi geçmişin günahını kapama isteğindendi.

Dahası olamaz dediğim ne varsa gelip beni bulduğundan belki de gözümden yaş akmaz, yüreğimden keder eksilmez olmuştu. Hasretlik çektiğim tek şey anne babam değil, onlarla beraber giden sahici hislerimdi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 27 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

PAYASLIWhere stories live. Discover now