"Seni seviyorum. O yüzden jisung, senden vazgeçmeyeceğim. Seni bu lanet hastane odasından çıkaracağım"

"Minho" dedi jisung güçsüz çıkan sesiyle. "Beni öper misin?"

Minho da ağlıyordu. Titreyen dudaklarını jisungun kurumuş dudaklarına bastırdı. Bu onların aylar sonra ilk öpücükleriydi.

İlk aşk öpücükleriydi..

--

"Başkomiserim!"

Chris, odasına dalan hyunjin ile ayağa kalktı. Nefes nefese kalan hyunjin ellerini dizlerine koyarak nefeslendi. "Minho komiserim" dedi.

"Ne olmuş minhoya?"

"Minho komiserim, Jinho itini kaçırmış"

"Hassiktir" diye sessizce küfretti Chris. Masasında duran telefonunu aldı. "Yürü hyunjin. Minho aptalca bir şey yapmadan onu bulmalıyız"

Hyunjin ve Chris odadan çıktıklarında changbini de alarak arabaya binmişlerdi. Minhoyu aramaya başladılar.

Minho ise çalan telefonunu umursamayarak karşısında ki herifi dövmek ile meşguldü.

"Ya şimdi bana o panzehiri verirsin ya da burada gebertirim seni"

Güldü Jinho kan dolmuş ağzı ile. "Zaten beni buraya öldürmek için getirmedin mi komiser?"

Haklıydı. Minho bugün burada öldürecekti onu ama önce Panzehiri almalıydı.

"Tanıyorsun beni"  dedi minho gülerek. "Eğer peşinden oğlunun da gelmesini istemiyorsan o panzehiri ver bana Jinho"

"Dediğin gibi, seni tanıyorum ve sen, oğlumu öldürecek kadar kötü değilsin minho. Sen ona kıyamazsın."

Yine haklıydı. Minhonun öfkesi sadece Jinhoya karşıydı. Oğluna zarar vermeyecekti. Sinirle bir yumruk daha attı Jinhonun sırıtan suratına.

Telefonu tekrar çakmaya başaldığında seungminin aradığını görünce açtı. "Söyle seungmin"

"Panzehiri aldım minho! Tahmin ettiğim gibi oğlundaymış. Ben direkt hastaneye geçiyorum sende çabuk gel"

Rahat bir nefes aldı minho. "Teşekkür ederim seungmin." dedi ve telefonu kapatarak cebine koydu. Bir süre öylece durduktan sonra sırıtarak belindeki silahını çıkardı ve Jinhoya doğrulttu.

"Kaybettin Jinho. Bu sefer bana karşı kaybettin. Ben kazandım"

"Yoksa?" dedi Jinho. Minho gülerek kafasını aşağı yukarı salladı. "Evet Jinho. Panzehiri buldum ve artık seni öldürmemem için tek bir sebep yok"

"Minho, bak ben özür dilerim tamam mı?" dedi Jinho aniden vuran korkuyla.

"Özür mü?!" diye sesini yükseltti minho. "Tüm yaptıkların bir özür ile affedilecek bir şey mi?"

Silahı Jinhonun alnına dayadı. "Sen benden bir kez en sevdiğimi aldın. Bir kez canımı çok yaktın. Şimdi yine aynısını yaptın. Senin yaptıklarının affı yok Jinho. Seni, tanrının cezalandırması için ona yollayacağım"

"Min-"

"Kes sesini!"  diye bağırdı minho ve geri çekilerek silahı Jinhonun kalbine doğrulttu.

"Sen beni iki kere kalbimden vurdun." dedi son sözü olarak ve o da Jinhonun kalbine ateş etti.

"Minho! Hayır!"

Chris, hyunjin ve changbin içeri girdiklerinde çok geçti. Minho, eşinin kaçırılıp zehirlendiği o evde, elindem düşürdüğü silah ile yere çökmüş ağlarken Jinho kanlar içinde yerde yatıyordu.

"Sikeyim minho, ne yaptın lan sen?"

Changbin, koşarak minhoya sarıldığında hyunjin de Jinhonun nabzını kontrol ediyordu.

"Hyunjin" dedi Chris. Hyunjin Başkomiserine bakarak kafasını sağa sola salladığında Chris yumruklarını sıkarak gözlerini kapattı.

"Başkomiserim, ne yapacağız?"

Changbinin sorusuyla gözlerini açarak ağlayan minhoya sarılan changbine baktı Chris. "Tamam, tamam ben halledeceğim. Siz şimdi minhoyu hemen jisunga götürün. Ben burayı halledeceğim"

Changbin ve hyunjin, başkomiserlerine güvenerek minhoyu o evden çıkarmışlardı.

--

"Çok korktum jisung. Sana bir şey olacak diye çok korktum. Diğer yarımı kaybedeceğim diye çok korktum"

Felix sıkıca sarılıyordu ikizine. Seungminin tam zamanında getirdiği panzehir sayesinde jisung da bebekte kurtulmuştu.

"Felixim, güzeller güzelim. Ağlama artık bak bir şey olmadı bana"

Felix geri çekilerek omuz silkti. "Olsun" dedi.

Jisung sırıtarak Felixin parmaklarıyla oynamaya başladı. "Ben bir şeyler duydum"

"Neyler duydun?"

"Siz changbin ile benim yokluğumda baya yakınlaşmışsınız"

Kaşlarını çattı felix. "Kim dedi onu sana?"

"Ben bir tuvalete gideyim"  seungmin yavaştan yavaştan kapıya doğru giderken felix bağırdı. "Yah! Kim seungmin! Buraya gel"

Koskoca adamlar küçük çocuk gibi kovalamacaya başladığında jeongin arkalarında gülerek jisungun yanına gitti. Sırtında ki yastığını düzeltti. "İyi misin jisung?"

Gülümsedi jisung. "İyiyim jeongin. Minhoyu görsem daha iyi olacağım" Dediği gibi içeri dalan minhoyla bakışları o tarafa döndü. "Minho!"

"Jisung" minho koşarak sarıldı. Saçlarından öptü, kokladı. "Şükürler olsun. Tanrım, şükürler olsun" geri çekilerek jisungun yanaklarını avucunun içine aldı ve dudaklarına uzun bir öpücük bırakıp geri çekildi. "İyisin değil mi? Bebek nasıl? Muayene oldunuz mu-"

"Minho" diye susturdu eşini jisung. Gülümsedi. "Muayene olduk. Bende, bebekte çok iyiyiz. Seni gördük ya, çok daha iyi olduk"

"Seni seviyorum jisung. Seni çok seviyorum. Bir daha beni böyle korkutma. Bundan sonra bir an bile gözümün önünden ayırmayacağım sizi. Tek bir an bile.."

Gözleri dolmuştu jisungun. Bu sefer mutluluktandı ama. "Seni seviyorum minho"

Dudaklarını eşinin dudakları ile birleştirdi. Bundan sonra her şey çok daha iyi olacaktı herkes için.

Onları izleyen Felix ve Felixin beline kolunu sarmış changbin içinde..

"Sence de artık böyle olmamızın vakti gelmedi mi güzelim?"

Changbinin sorusuna karşı güldü felix. Elini, beline sarılı changbinin koluna koyarak gözlerine baktı. "Olsak mı?"

"Olalım" dedi changbin ve Felixin dudaklarına uzandı. Onlarda öpüşmeye başladığında seungmin de hyunjinin yakasından tutarak kendine çekti ve öpmeye başladı.

Yanlız kalan jeongin ise iç çekti. "Benim kocam nerede ya?"

-----------------------------------------------------

Aşkım senin kocan minhonun yediği boku temizlemekle meşgul şuanda

45 final

Policeman | Minsung ✓जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें