"Yürümeye devam edelim mi?" Dedim hiçbirşey olmamış gibi. Kaşlarını kaldırıp silkelendiğinde yavaşça yürümeye başladık.

New York, şu ana kadar gördüğüm en dipteki sessizliğini yaşarken artık şiddetlenmiş yağmuru umursamadan yürümeye devam ediyorduk.

Derken yorgun olmanın verdiği uyuşuklukla kendimi en yakın yola saparken buldum. Peter hiç konuşmadan peşimden geliyordu. Ama cevap vermediğim için kırıldığı çok belliydi.

Sahi neden bende ona değer verdiğimi söylememiş, sap gibi karşısında dikilmiştim..?

Derin düşüncelerle bavulumu çimenlerin üstüne devirirken, açık alanda bir süre herhangi bir arabanın geçmesini bekledim. Geçmeyince Peter'ın verdiği hırkayı çıkarıp boylu boyuna asfalta uzandım.

Yüzümü gıdıklayan şiddetli yağmur her zerremi ıslatırken, Peter gelip baş ucuma oturdu. Konuşmadı, bende sadece yağmurun yüzümü ıslatmasına izin verdim.

"Peter, neler oluyor?" Uzun bir sessizliğin ardından, yağan yağmurun sesini hesaba katmayıp kısık sesimle konuşsam da bunu duydu. Kafasını kaldırıp, yağmurun yüzümü ıslatmasına izin verirken iç çekti. O yağmuru hesaba katmayı unutmadı, hafif sesini yükselterek yağmurun sesini bastırdı.

"Sanırım sana aşık oluyorum."

"İşte bu da sonuncusuydu." Son koliyi yere bırakırken yüzümü buruşturup yavaşça doğruldum. Belimin ağrısını yok saymaya çalışarak terimi sildiğimde, herkes en az benim kadar kötüydü. Özellikle tek başına babamın on kişilik çalışma masasını taşıyan Steve.

Pepper, biz tam işi bitirdiğimizde elinde limonatalarla içeri girince birşey demesine izin vermeden koca bardağı elime aldım. Diğerleri bana gülerken hiç bunu dikkate alacak vaziyette değildim. Limonatayı yarılamış, su gibi içmeye devam ederken birşey bunu Sam'in yüzüne püskürtmeme sebep oldu.

Vision'un kolunu çarptığı vazoyu havada yakalayan Wanda'yı görmemle ağlamaklı bir sesle konuştum.

"Başta neden sana yaptırmadık ki.." isyanımla beraber, Natasha gülümseyip elini omzuma attı.

"Emek vermemizi sen istemiştin, yoksa dışarıdaki elemanlara bu iş için para veriyorlar." Dediğinde bu sefer çoğunluk hafifçe gülümsedi.

Ben hastaneden çıkatığım gün Peter'la konuşmamız ardından, babamında yoğun isteği üzerine üsse geri dönmeye karar vermiştim.

Daha doğrusu, o gün büyük bir şok yaşamıştım. En yakın arkadaşımın bana karşı hislerinin oluşmaya başlamasını onunla ilişkimi keserek bitirebilirdim ancak. Bende bunu yaptım, iki haftadır bir kere yüz yüze gelmemiştik. Okula da gitmediğim için, nasıl olduğunu bilmiyordum.

Bir tarafı düzeltmeye çalışırken, diğer tarafı tamamen yitirdiğimin farkındaydım ve elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Açık konuşmak gerekirse, Peter'a karşı ne hissediyordum bilmiyordum. Tek bildiğim şey, en yakın arkadaşımın en yakın arkadaşım olarak kalmasıydı. Ancak artık bu da imkansızdı.

Herkes teker teker tamamen yenilenmiş labaratuvardan çıkarken, babamla ben kapının kapanmasını bekledik.

Bu iki haftadır elimizden geldiğince birbirimize şans tanıyor, aile gibi hissetmek için herşeyi yapıyorduk.

Ve bence, yavaş yavaş başarıyorduk da.

"Ne dersin," elini cebine atarken, getirdiğim son kolinin üstünde yazana bakmak için hafifçe kafasını eğdi. "köşede iyi bir cheeseburgerci var. Acıktıysan gidelim." Herzamanki boş ifadesiyle yüzüme baktığında ne cevap versem iyi olur diye düşünmeden edemedim.

"Eve mi sipariş etsek? Çocuğun olduğu iddiaları etrafta dolaşırken bir kız çocuğu ile dışarı çıkmam dikkatleri üstüne çeker." Beraber olduğumuz süre boyunca bu konudan ikimiz de bahsetmemiş, bahsetmek istememiştik.

Biz daha yeni yeni kabullenirken, insanların tepkilerini nasıl kolayca kaldırabilirdik ki?

"Aa," dedi düşünür gibi yaparak. Yüzüme bakıp önemsiz bir şeymiş gibi salladı. "Tony Stark her türlü dikkatleri üstüne çekiyor. Merak etme, hallederiz. Seni dışarıda bekliyorum." Kapıdan çıkarken arkamdan seslenince gülümsedim.

Üstüme baktığımda giydiğim Bahçıvan tulumun kirli olmadığı kanısına vardım. Dağılan saçımı hızlıca toplayıp derin bir nefes alırken hızlıca peşinden ilerledim.

"Hey, bizsiz mi?" İkimiz dikkat çekmemeye çalışarak asansöre bineceğimiz sırada Clint'in sesi ile durakladık. Babam gözlerini devirirken elimi sırtıma koyup açılan asansör kapısından içeri girdi. Bana dokunması tuhaf hissettirse, bu tuhaflık hayatımda başıma gelen en iyi tuhaflık olabilirdi.

Asansöre bindiğimizde ikimiz de sessiz kaldık.

"Zırhla gitmeliyiz." Dediğinde ciddi bir ifadeyle hemen peşinden kafa salladım.

"Zırhla gitmeliyiz."

"Zırhla gelmemeliymişiz." Dedim endişeyle etrafta bize bakan insanları görürken. Birkaç tanesinin telefonla bizi çektiğine yemin edebilirdim.

"Zırhla gelmemeliymişiz." Diyerek peşisıra beni onayladı. Ancak umursamış gözükmüyordu.

Burgerciye girerken sıkı sıkı tuttuğu elimi bırakıp üstünü düzeltti. En dikkat çekmeyecek masaya oturmaya karar verdikten sonra. İkimizde nefes alacak fırsat bulabilmiştik.

İki cheeseburger siparişinin ardından sessizliği bozan taraf babam olmuştu.

"Sen iyi misin?" Dediğinde hafifçe silkindim. Daldığım duvardan bakışlarım ayrılırken olumsuz anlamda kafa salladım.

"Evet, neden ki?" Dedim hemen arkasından. Hiç inanmışa benzemiyordu.

"Amaris, buraya geleli kısa süre olmuş olabilir ama iyi olup olmayacağını anlayabilecek dereceye ulaştım. Birkaç gündür iyi değil gibisin, sorun ne?" Hiç saklamak istemediğim için sorduğu an cevaplamakla yetindim.

"İki gün sonraya dönem sınavlarım var. Yaklaşık bir aydır okula gitmiyorum, derslerim birikti ve iki güne nasıl sığdıracağım bir fikrim yok." Dedim tek nefeste. Şu an odak noktamın derslerim olması gerekirken ben oradan oraya işsiz gibi atlıyordum.

"Bunu dert etme, karşında dünyanın en mükemmel öğretmeni duruyor." Dedi sırtını dikleştirerek. Kaşlarım çatıldığında ardından gülümsedim.

"Bu öğretmen, bana iki günde bütün dönemin bütün konularını anlatabilecek mi bakalım?" Dediğimde, hiç duraksamadan kafa salladı. Bense gülümsedim.

"Sana güvenilirsem, bu iş tamamdır." İkimizde önümüzdekileri bitirdiğimizde ayaklanarak çıkışa doğru yürümeye başladık. Ancak gördüğümüzle, ikimizin de pek memnun olduğu söylenemezdi.

Bütün haberciler kapıda makinelerini doğrultmuş bizim çıkmamızı beklerken, babam beni karnımdan tutarak hafifçe durdurdu.

"Sen arka kapıdan çık," dedi tüm ciddiyetiyle. İçten içe ne kadar kırılsamda, sessizce kafa sallayıp arka çıkışa doğru yürümekten başka bir şey yapamadım.

bir bölüm yetiştirebildim. 😊

Peter ve Amaris hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu kitapta duygularımı aktaramıyorum birinci tekil şahıs ile yazdığım için. Normalde ilahi bakış açısından her iki karakteri de anlatabildiğim için en azından daha iyi oluyor. Bence yani.

Bu kitap bittikten sonra kurgu yazıp yazmamak konusunda kararsızım. Bunu birgün sizinle konuşuruz umarım.

luz de la luna || marvelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin