"Çünkü mekâna göre giyinmiyorsun. Her mekân sana ayak uyduramaz kardeşim. Bir an önce hazırlan." Elbiseyi oradaki askılığa astı.

"Kevin'a Escalade'i hazırlamasını söyle," dediğimde saçımı karıştırıp odamdan çıktı. Umarım unutmadan söylerdi.

Bir süre çıkardığı elbiseye baktım. En sonunda kaderime boyun eğerek hazırlanmaya başladım. Mini dantel elbisenin altına soğuğu direkt popomda hissetmemek için ince siyah külotlu çorap giydim. Çorap elbiseyi daha da seksileştirmişti açıkçası. Ayakkabı olarak burnu açık siyah dantelli bir Louboutin tercih ettim. Saçımı tepemde yarım at kuyruğu yapıp makyajımı da her zamanki gibi hafif tuttum. Mavili küçük Chanel çantamı seçtim bu gecelik. Üstüme bir mor tonundaki yine vintage kısa kürkümü alıp odamdan çıktım. Saat yedi buçuğa doğru aşağı indiğimde David salondan gelip beni inceledi.

"Yine kendine göre uyarlamışsın. New York prensesi," dediğinde ofladım. Sanırım bir tek David'e bu şekilde davranıyordum. Göz devirmeler, oflamalar... Kardeşim olmasının en iyi özelliği Los Angeles'taki Elizabeth'i kısmen ortaya çıkarıyordu.

O da siyah kot, baskılı tişört ve deri ceket giymişti. Onun normalliği yüzünden ben fazla giyinmiş gibi gözüküyordum.

"Büyükanne biz çıktık," diye içeri seslendi. Biz evden çıkarken büyükannemin onaylayan bir şeyler söylediğini duydum. Kevin'ı Escalade'in başında gördüğümde David'in söylediğimi yapmış olmasına sevindim. Bazen beni sinir etmek için söylediklerimi yapmayabiliyordu.

Aç olduğumu hissedip zaman kazanmak amacıyla telefonumu çıkardım. Abel bize Indigo'da güzel şeyler hazırlayabilirdi. Biz de geçerken alırdık. Böylece iki kadehte sarhoş olma ihtimalimi azaltırdım. Çünkü belli ki uzun bir gece olacaktı ve benim kardeşime katlanmam için içmem gerekiyordu.

Abel telefonu birkaç çalıştan sonra "Elizabeth! Neler yapıyorsun?" diye hemen neşeli bir sesle yanıtladı.

"Ağabeyim Los Angeles'tan geldi. Şehirde bir kulübe gidiyoruz. Eğer Indigo'daysan bizim için bir şeyler hazırlayabilir misin? Geçerken alırız," dedim David'in beni dürtüklemelerine karşı sesimi tatlı çıkarmaya çalışarak. Abel'la tanışmışlardı. David'in karnını çok güzel doyurduğu için çok iyi anlaşıyorlardı hatta. Şimdi böyle araya girer gibi davranması çok normal geliyordu artık.

"Bugün erken paydos etme izni verdim kendime. Nicholas'la birlikteyiz." İsmini duyunca şok içinde aniden bakakaldım.

"Kimle?" diye sordum tekrarlatma ihtiyacıyla.

"Nicholas Cooper. Indigo'da karşılaşmıştınız. Sen merak etme ben şimdi mutfağı ararım. Size bir şeyler hazırlarlar. David, Los Angeles'a dönmeden mutlaka beni görsün. Denemesini istediğim yeni tariflerim var. Kesin bayılacak." Bu adam onunla alakası olmayan bir telefon konuşmasında bile beni buluyordu. Ben sadece onu sistemimden atmak istiyordum. Onunla terastaki anımızın beynime tamamen dolmasını engelleyerek duruşumu dikleştirdim.

"Teşekkürler Abel. Mutlaka geleceğiz. Seni görmek için sabırsızlanıyor hatta."

"İyi eğlenceler size," dedi ve telefonu kapattı.

David'in yol boyunca bana asla komik gelmeyen esprilerini çekerek somurttum. Ama çok da şikâyet edemezdim çünkü en azından bu aptal hareketleri başka şeyleri düşünmeme engel oluyordu. Yemeklerimizi Indigo'dan aldık. Kulübe gidene kadar karnımız oldukça doymuştu.

Geldiğimiz yerin inanılmaz parlak ışıkları vardı. Kendimi Las Vegas'ta gibi hissetmiştim. Kulübün dışında aşırı uzun bir sıra devam ediyordu. İnsanların içeri girebilmek için saatlerini harcamasına anlam veremiyordum. Kesinlikle benim eğlence anlayışıma çok tersti böyle yerler. Gerçi en son ne zaman herhangi bir yerde eğlenmiştim ki? Cooper'la olan pazar buluşmalarımız eğlenceliydi.

İTAAT (Değişim #1)Where stories live. Discover now