Tüm bunları geçmişte zor yoldan öğrenmiştim. Deneyim, hoş olmayacak durumlarda bilgi edinmek için kesinlikle kötü bir yöntemdi. Ben daha çok...Uyarılmayı tercih ederdim.

Herkes birazdan olacaklardan habersiz asil sohbetlerine devam ediyordu. Dikkat çekmeyecek bir köşede dikilirken yanaklarımı şişirdim. Türler arasındaki bu çekilmez kibir sıkıcıydı. Bu yüzden görevime döndüm, Merga'yı izlerken eski dostluğumuzun üzerimde bıraktığı yadigardan yararlanıyordum.

Her daim onu görebilmek. Bu onun bana bir hediyesi olmuştu. Papucumun büyüsü, Bir hediye ondan istediğim son şeydi. Geçmişte ondan istediğim daha basit şeyler olmuştu. Dürüstlüğü ve dostluğu. Şimdi ikisini altın tepsisiyle dahi geri çevirirdim.

Biraz sonra görüş alanıma Merga ile birlikte yeşil saçlar girdi. Nefesimi tuttum. Karşı koyamadığım bir his kalbimin göğsümü dövmesine neden oluyordu. Burada oluşu beklemediğim bir gelişmeydi. Tehlikeliydi, mükemmeldi.

Yüce Nanta!

Gerçek miydi?

Onu son gördüğümden beri sadece saçları değil, duruşu ve tavrı da değişmişti. Artık saçları tamamen canlı çimen yeşiliydi, bana artık bu topraklarda yaşamayan doğayı anımsatmıştı. İstemeden gülümsedim. Artık omuzları kendinden emin olduğunu belli edercesine dikti. Defalarca baksam da o korkak ve mahcup Alessia'yı göremiyordum.

Kavisli kaşları havalandı. Yüzü gücünün tadına tamamen varmışçasına keyifliydi. Merga'yla konuşurken deniz mavisi gözleri parıldadı. Kendini bulmuş, keşfetmişti. Çilli yüzünü hınzır bir gülümseme kapladı. Yüzü tıpkı sonbahar yapraklarını andırıyordu.

Ona bakmak doğanın bir insan olarak hayata dönmesini izlemeye benziyordu. Bir rüyadan uyanır gibi silkelendim. Varlığına kapılmak böyle kolaydı işte.

Durduğu yere yaklaştım. Malum sıcaklık olması gereken yere yerleşti. Bu, ona yeterince yaklaştığımın biyolojik bir sinyaliydi. Ürperdim. Merga hızlıca kaybolurken aldığı cevaplar yeterli gelmemiş gibi ardından bağırıyordu. Sorduğu soruların ne olduğunu kolaylıkla tahmin edebiliyordum. Alessia, Merga'nın günlük hakkında konuşacağı tek kişi olabilirdi. Bu yüzden geri planda kalarak dilinden olabildiğince sözcüğün dökülmesini beklemiştim.

Alessia olmasaydı ben sadece şansımı deneyen biri olacaktım ve eski dost kontenjanı kulağa pek sıcak gelmiyordu.

İlk Erinye her nasılsa sarnıcın ortasında bomba gibi belirdi. Sinsi yaratıklardı. Açıkçası ıslak ve çirkin görünüyorlardı. Etrafa kulak verdim, şok ve korku nidaları hiç beklemeden içeriyi doldurmaya başlamıştı bile. Elim baldırımdaki hançerlere gitti.

Çok sürmeden diğerleri de su yüzüne çıktı. Kaygan yılanları kalabalık arasında dolanıp ortalığı kan gölüne çeviriyorlardı. Yüzüme uzanın ilk yılanın kafasını bedeninden ayırdım. Kan tazyikli şekilde fışkırırken yılanların sahibi yüzünü bana döndü. Pek bir acı belirtisi göstermiyordu. İlk hamlesi hiç beklemeden üzerime atılmak olmuştu.

Dönerek hançerimden gelecek darbeyi savuşturdu. Yan duruşundan faydalanarak diğer yılanı tamamen ense kökünden ayırdım. Bu tiz bir çığlık atmasına neden olmuştu. Şimdi daha öfkeli ve saldırgan görünüyordu.

Sahte bir girişkenlikle hançeri sağına savurdum. Bu birçok kişinin gerçek bir saldırıdan ayırt edemeyeceği bir hamleydi. Tüm dikkatini sağına verdiğinde elimdeki diğer hançeri göğsüne sapladım. Kollarımı çizen eli gevşedi ve bakışları donuklaştı. Yine de hala canlıydı. Hareketsizliğini fırsat bilip hançeri göğsünden göbeğine kadar indirdim. Organlarının döküleceği kısım zevk alacağım görüntüler arasında son sırada bile değildi. Bu yüzden arkamı dönüp giderken zemine çarpan dizlerinin sesiyle yetindim.

FANTOM ETKİSİ doğa dönüyor Where stories live. Discover now