two

76 12 19
                                    

"ben geldim." wooyoung, ön kapıyı ayağıyla kapatırken oda arkadaşına seslendi. mutfağa girdi ve marketten aldıklarını tezgahın üzerine koydu. tam da beklendiği gibi, oda arkadaşı wooyoung'a yardım etmek için odasından çıkmamıştı. bir gün ona yardım edebileceğine dair umutlar hâlâ zihnindeydi, ama şu anda büyük olanın odasının kapısına gidip kapıyı çalarken dudaklarında küçük bir somurtkanlık vardı. "hongjoong! aç kapıyı!"

cevap yoktu. wooyoung kapıyı tekrar çalmadan önce iç çekti. "tanrım, lanet olası seks kitabını yeniden mi okuyorsun? yoksa yine şarkı mı yazıyorsun?" genç olan hala cevap alamayınca homurdandı ve kapıyı biraz daha yüksek sesle tıklattı. "hongjoong! hiç porno izleyip güzel olduğunu düşündün mü? hep çok merak etmişimdir-"

yorgun ve kızgın bir hongjoong yatak odasının kapısını açtığında wooyoung'un sözü yarıda kesildi. wooyoung oda arkadaşıyla yüz yüze geldiğinde sadece gülümsedi. "tanrı aşkına, ne istiyorsun?" diye sordu büyük olan, küçüğe bakarak. "orada ne var?" uzun boylu olan içeriye bakmayı denedi, ama kısa olan önüne geçti. görmemesi gereken şeyi görmesini engellemişti. "hiçbir şey."

"gerçekten hiçbir şey yok mu?" kaşlarını çattı, bir cevap alacağını umuyordu ama bu sadece hongjoong'u sinirlendirmişti. "woo, bana ya da başka bir şeye ihtiyacın mı var?"

"pekala, marketten yeni döndüm ve biraz alışveriş yaptım!" hongjoong tek kaşını kaldırırken kollarını göğsünde kavuşturup kapı pervazına yaslandı. "ve bu beni ilgilendiriyor çünkü..?"

"çünkü en sevdiğin atıştırmalık bende! ve seninle konuşmak istiyorum. benimle konuşmak istemiyor musun joong?" wooyoung, onu kandırmakla iyi bir iş çıkardığını düşünürken, somurtarak diğerine baktı. hongjoong alnına hafifçe fiske atarak çocuğun geriye doğru sendelemesine ve neredeyse kıçının üzerine düşmesine neden olmuştu. ne olmuştu? taktiği neden işe yaramamıştı?

"manipülatif bir piçsin, yemin ederim."

"bu acıttı, ah."

"iyi, sana daha kötüsünü de yapardım ama o atıştırmalıkları istiyorum." wooyoung'un yüzü, sonunda büyüğü odadan çıkarken aydınlandı. "evet! yaşasın!" küçüğün elinden tutup mutfağa sürükledi. hongjoong mutfak tezgahının sandalyelerinden birine oturup dirseğini tezgaha dayadı ve yanağını eline yasladı.

wooyoung, hongjoong'un atıştırmalıklarını bulmak üzere poşetleri karıştırdı, diğer poşetleri açmaya devam etmeden önce gülümseyerek ona verdi. "yiyecek dışında ne aldın?" hongjoong fişe bakmadan önce sormuştu. fişi aldı ve dikkatlice inceledi.

"sadece gerekli şeyler." dolaba biraz ramen koyarken konuştu. "oreolarımız bitmek üzereydi, ben de biraz daha aldım."

"normal olanlar değil mi..?"

"hayır! sarı olanlardan aldım, onlar benim favorilerim."

"beni iğrendiriyorsun."

"evet evet, beni çok seviyorsun."

"tartışmaya kapalı." wooyoung bu sözleri duyunca somurttu. hongjoong'un mizahını biliyordu ama bunu duymak hala canını yakıyordu.

"sen bir kaltaksın, bir gün senin kıçını tekmeleyeceğim-" sarışının sözünü kesen şey duyduğu kahkaha sesiydi. böğürtlen kafaya bakmak için döndü ve neyin bu kadar komik olduğunu çözmeye çalıştı. "neden gülüyorsun?" hiçbir şey bilmeden sormuştu, hongjoong'a fişi tezgâhın üzerine koyup başını sallamakla yetindi. "hiçbir şey! devam et, ne diyordun, uh."

konuyu değiştirmek yerine, wooyoung fişi alıp merakla gözden geçirdi, hala hongjoong'un neyi komik bulduğunu anlamaya çalışıyordu. "woo, ciddiyim, önemli değil-"

"hayır! bana neyin komik olduğunu söyle!" oda arkadaşından bir cevap almaya kararlıydı. "aromalı kokuları sevdiğini biliyordum, ama bu fazla değil mi woo?" sözleri wooyoung'u şaşkına çevirmişti. gerçekten neden bahsettiği hakkında hiçbir fikri yoktu. evet kendisi ve dairesi için bazı kokulu eşyalar almıştı, ama olağandışı hiçbir şey ya da genellikle alacağı şeylerdi. "joong! söyle artık!"

hongjoong iç çekerek fişi elinden aldı ve tezgahın üzerine koydu. parmağıyla işaret etmeden önce gözüyle takip etti. wooyoung hongjoong'un parmağına baktı, yazıyı okumasıyla gözleri genişlemişti. "hayır! bu bir hata olmalı!" çabucak poşetlere gitti, karıştırdı ve o tek parçayı aradı. pembe kapağı görünce kocaman gözlerle ona baktı. "vay canına..." hongjoong'un kahkahaları yüzünden yere düşmeden önce söylediği tek şey buydu.

"gülmeyi kes! ben bunu almadım!"

"elbette sen aldın! senden başka kim alacak?"

sarışın homurdandı ve çilek kokulu kayganlaştırıcı şişesini tezgahın üzerine koydu. elindekinden iğrenimşti, dokunmak bile istemiyordu. "aromalı kayganlaştırıcıları olduğunu bile bilmiyordum! tanrım, bu da nereden çıktı?" bunun nasıl eline geçtiğini anlamaya çalışarak kendi kendine konuştu.

hiç böyle bir şey almamıştı ve bu tür şeylerle bağlantılı her şeyden nefret ediyordu. bu ürünle olabilecek kutsal olmayan görüntüler wooyoung'un zihnini doldurmuştu. tüm bu günahkar eylemleri düşünerek kusmak istedi. sonra birden hatırladı. "ah o pislik!"

"bu size çok yakışır."

marketteki karşılaşmayı hatırladı, hatta aldığını hatırladı, kayganlaştırıcı yerine çilekli duş jeli olduğunu sanmıştı. "hangi pislik?" hongjoong gülme krizinden gözlerini silerek içeri girdi. "marketteki çalışan! ondan yardım istedim ve o piç bana kayganlaştırıcı verdi! kahrolası aromalı kayganlaştırıcıyı verdi! kim aromalı kayganlaştırıcı kullanır ki?!" wooyoung kollarını dramatik bir şekilde bağlarken delirmemek için zor duruyordu.

"yani bana diyorsun ki... marketteki çalışan sana verdiğinde ürünü kontrol etmedin ve onu satın aldın."

"pekala, böyle söyleyince... onun kararına güvenmiştim!"

"geri zekalı."

"hongjoong!"

büyük olan, oda arkadaşının gerçekten bu konuda üzgün olduğunu fark etmişti, onun gerçekten hassas olduğunu ve bunu çok hafife almayacağını unutmuştu. "markte geri dön ve paranı geri al.. ya da çalışanla konuş." wooyoung başını salladı ve hongjoong'un söylediklerini onayladı. "evet, bunu yarın yapacağım."

"hangisi?"

"kesinlikle."

"ne- huh" wooyoung, şişeyi tek başına çantaya geri koyarken hongjoong'un kafası karışmış ifadesini görmezden geldi. sonra da elindekini yarın markete geri götürmek üzere mutfak tezgahının köşesine itti. "biraz dinlenmeye ihtiyacım var, cipsin tadını çıkar sikik."

"yani... küstük mü?" wooyoung'un mutfaktan çoktan çıktığını gören hongjoong kendi kendine kıkırdadı. "evet, küstük..."

miscommunication | woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin