YBÇG 3. Bölüm

9 1 0
                                    

Sevgili Günlük;

Bugün bu satırlara günümün nasıl geçtiğiyle alakalı şeyler yazmayacağım. Seninle ufak bir zaman yolculuğu yapacağız. Şimdiden söyleyeyim Sevgili Günlük, benim zaman yolculuklarım çok dengesizdir. Bir yakın tarihe giderim, bir de çok uzak tarihlere giderim. Bu dengesizliğimi de hoş karşılayacağını düşünüyorum. Dengesiz zaman yolculuğumuza başlayalım;

3 YIL ÖNCE:

"Jackson, iki ekmek alman gerekiyor. Bizim evin aşağısında sol köşede bir tane fırıncı var,"

"Biliyorum abla. Gelirken gördüm. Para ver, alayım." dedim sözünü keserek. Birkaç aylığına ablamın yanına gelmiştim. Eniştem yoğun bir işle meşguldü. El ayak işlerini yapabilecek tek kişi bendim. Bu yüzden birkaç aylığına ablamın yanına geldim. Ablamın bulunduğu ev çok lüks bir yer değildi ama bizim yaşadığımız yer gibi yoksulluk içerisinde de değildi. Orta gelirli ailelerin yaşadığı bir yerdi. Siyahilerin ve beyaz insanların karışık olduğu bir yerdi. Dikkatimi en çok çeken şey ise genelde beyaz insanların çok olmasıydı. Siyahi ailelerin sayısı bizimle birlikte üç taneydi. Varla yok arası bir şeydik. Bu durumu çok garipsemiştim. Ablamın parayı vermesi ile çıktım evden.

Buraya geleli bir gün oldu. Dün akşam sekiz sularında gelmiştim. Dışarıda büyük bir heyecan ile oynayan çocuklar vardı. Beni görmeleri ile tüm dikkatlerini bana odaklamışlardı. Onların yanına gitmek için sabırsızlanıyordum. Eşyalarımı yerleştirir yerleştirmez onların yanına gitme fikrim vardı. Yeni insanlar ve güzel dostluklar kuracağım düşüncesi kalbimi hızlı çarptırıyordu. Bunun için koşa koşa eve gittim. Ablamın benim için uygun gördüğü odaya yerleşirken ablam odaya girdi.

"Jackson, biliyorum onların yanına gitmek istiyorsun ama bu imkânsız. Senin zarar görmeni istemiyorum. Burada benim gözetimim altındayken zarar görmene izin veremem." Dedi. Bunu söylediği zaman tam olarak nasıl bir zarardan bahsettiğini anlamamıştım. En fazla ne kadar büyük bir zarar görebilirim diye düşünüp durdum. Sonuçta onlar benimle yaşıtlardı ve beni anlayacak olan kişilerdi. Aynı dili konuşuyorduk. Neden zarar görecektim ki?

"Abla, onlar benim yaşıtım. Onlarla iyi anlaşırım. Korkma. Kendimi koruyabilirim." Bu cümleleri ablama mı yoksa kendime mi söylüyordum bilmiyordum. Ablamın içini ferahlatmak istiyordum. 11 yaşında bir çocuktum. Kendi yaşıtlarım ile eğlenmek en doğal hakkımdı. Evet, rengim onlarla uyuşmuyordu ama yaşım, düşüncelerim, duygularım da mı onlarla uyuşmuyordu? Ten rengimin farklı olması sevginin, anlayışın, arkadaşlığın önüne engel miydi? Ben 11 yaşında bir çocuk olarak bunu düşünüyorken büyükler neden düşünmesin ki? Akranlarım neden bir büyük gibi düşünsün ki?

"Ben yine de uyarayım. Dikkatli ol ve sakın buradakilere güvenme. Onlar senin gibi değiller." Deyip çıktı odadan. Benim gibi değiller derken neyi kast ettiğini anlayamadım. Kast ettiği şey rengim miydi? Ablamı ilk günden üzmemek için dün akşam dışarı çıkmamıştım. Evde eniştem ile birlikte futbol haberlerini izledik. Ablamda ek bir gelir sağlamak için örgü örüyordu ara sıra. Örmüş olduğu kazak, battaniye tarzı şeyleri zengin ve alacak durumda olan kişilere satıyordu. Öğretmenlik mesleğinde kazandığı parayı ikiye katlıyordu. Bu iyi bir şeydi. Hem evine ek bir destek getiriyordu hem de boş zamanlarını değerlendiriyordu. Eniştem özel bir şirkette avukattı. Şirketin bazı sorunları olduğunu ve işlerinin bu aralar çok yoğun olduğunu söyleyerek beni yanlarına çağırmışlardı. Afrika'dan uzaklaşma düşüncesi ile havalara uçmuştum. Amerika'da kısa bir süreliğine de olsa yaşayacaktım. Bu düşünce her şeye değerdi.

Yaralı Bir Çocuğun GünlüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin