Tüm gücümle hızlanıp arabanın kapısını kapatmadan önce adamın üzerine atılıp var olan bütün enerjimle maskenin açıkta bıraktığı gözlerinden sağdakine parmağımı geçirdim. Beni üzerinden atmak için çırpınan adam bu kez can havliyle ciyakladı. Sol elim adamın yüzünü parçalamak için delicesine hareket ederken telefonu tuttuğum sağ elim ise sakin ve dikkatliydi: Adamın oturduğu koltuğun tam arkasına, görünmeyecek kör bir noktaya yüz üstü iliştireceğim yeri seçmeye çalışıyordum. Ama yüzümün ortasına inen dirsek ve akabinde kaşımın anlayamadığım bir yere çarpmasıyla telefon elimden koltuğun arkasında bir yerlere rastgele düştü. Ve sonra karnıma yediğim yumrukla birlikte arabadan dışarıya, soğuk toprağın üzerine düştüm. Burnumdan hızla akan kanın aralık dudaklarımdan içeriye sızdığını fark ettim. Araba aniden gaza basmasıyla tekerleğin ucunda olan ayağımı çekmek son anda aklıma geldi.

Adamın tozu dumana katıp kaybolan arabasının yerini Gökhan’ın arabası aldı. Başımı çevirip ağzıma dolan kanı yere tükürdüm. Gökhan kapıyı hiddetle açıp bir adımda karşımda dikildi. Nefes nefese kalmış halde ayağa kalkmak için hamle yaparken eğilip koltuk altlarımdan tutarak beni rahatlıkla kaldırdı. O yüzüme kaşlarını çatarak bakarken ben hareket edip arabanın önünden dolaşarak yolcu koltuğuna yerleştim, ardından Gökhan da bindi ama aracı hareket ettirmedi.

Karmakarışık duygular içerisindeydim. Arkamdaki evde babam ölüydü. Midem bulandı fakat bunun sebebinin kanın tadı mı yoksa üzüntü mü olduğunu anlayamadım. Vücudum sıcacık ve uyuşuktu. Küçükken üzüldüğümde de böyle olurdu. İçimde kor varmış gibi hissederdim ve tüm uzuvlarım uyuşuk olurdu, kolumu dahi kaldıracak halim olmazdı. Tıpkı şimdiki gibi. 

“Umarım planın kendini dövdürmek değildi?” diye sordu buz gibi duygusuz bir sesle. Gökhan eğer delicesine öfkeliyse her zaman bu duygusuz, soğuk tonlamayı kullanırdı. Elimin tersiyle burnumu kapattım.

“Eğer peşini bırakmadan gitseydik fark ederdi ve biz de şansımızı kaybederdik. Bizi istediğimiz yere götürmezdi.” Az önce adrenalin yaşamamışçasına sesim zayıftı.

“Bu yüzden sinyalini takip etmemiz için telefonumu arabasına bıraktın?” Bu bir soru olmadığı için sessiz kaldım. Adam anlamayacaktı, onu durdurmak için kendisine saldırdığımı zannedecekti.

“Belki şimdi değil ama mutlaka katille buluşacak.” Cümlemin sonuna doğru aniden sızlayan kaşım yüzünden sızlandım ve parmaklarımı kaşıma bastırdım. Sonra tepedeki aynayı indirerek yüzüme baktım. Burnumdan aşağısı; dudaklarım, çenem kan içindeydi ve aynı zamanda kan, iki şerit halinde boynumdan aşağı da sızıyordu. Ve patlayan sağ kaşımdan da göz kapağımı boyayıp aşağı süzülen kan vardı.

Peki babamda ne vardı? Ona da mı ağır doz uyuşturucu vermişlerdi?

“Eve gidelim,” dedi Gökhan gözlerini burnumdan çekerek. “Senin telefonunu kullanarak adamın nerelere gittiğini not alacağız.”

Eve girmek istemedim. O gerçekle bir kez daha yüzleşmek istemedim. Babamı ölü görmek istemedim. Boğazıma bir düğüm atıldı sanki. Ağlama hissini yok sayabilmek için burnumdan sızan kanı elimle silmeye çalıştım.

“Babanı başka odaya taşırım,” dedi ve elini uzatıp kucağımdaki kana bulanmış elimi uzun, ince ama kemikli parmaklarının arasına aldı. Başımı eğip birleşen ellerimize baktım. Gökhan’ın sıcak dokunuşu bile içimdeki savaşı durultmadı. Sanki sahibi belirsiz bir kalem kafamın içini hırsla boyuyordu. Acımı bastırsın diye dişlerimle alt dudağımı ezdim. Ardından, Gökhan diğer elini yanağıma yerleştirip yüzümü göğsüne çekti. Dudaklarını başımın üzerine bastırdığında hıçkırarak ağlamak istedim. Tekrar ve tekrar, belki sayısız kere daha tüm bunların bitmesini, bu süreçte aldığım derin yaraları unutmayı diledim. Hem fiziksel hem ruhsal hem de mental olarak o kadar büyük zarar görmüştüm ki, bunlar ancak bir gerilim, aksiyon filminde başa gelecek türden şeylerdi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 03, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Papatyalar Karanlıkta Büyür Where stories live. Discover now