"Kızınız iyi fakat," temkinli, yaşlılığın getirdiği tecrübeyle hastalara karşı son derece açık olan bu adamın sesi kulaklarıma ulaştığında babam ve annem aynı anda oturdukları koltuklarda dikleştiler. "Mide ile ilgili sorunların en büyük sebebi genetik değildir, psikolojiktir. Dilan, büyük oranda stres, üzüntüyle karşı karşıya kalmış demektir. Duyguların en çok zarar verdiği organ, midedir." gözlüğü tekrar gözlerine takarak ekrana bakışlarını çevirdi, sağlığıma kadar işlenen bir acıyı uzun zamandır kendimle birlikte yaşatıyordum. "Dilan buraya ilk geldiğinde, şikayetlerini sıraladığında kan kanserinden şüphelendim. Ama korktuğumuz gibi olmadı, saydığım değerler dışındaki tüm sonuçları iyi." çekmeceyi açıp içinden bir kartvizit çıkararak babama doğru uzattı. "Bu, çok yakından tanıdığım bir psikoloğun numarası. İlaçlardan sonra da önerdiğim son şey, Dilan'ın psikolojik destek alması. Tabii bu yine de sizin vereceğiniz bir karar. Ben sadece öneriyorum."

Elindeki karta baktı babam uzun uzun. Ardından çakır gözleri büyük bir hüzünle bana doğru çevrildi. Anlatamadım, anlatmayı istemedim de. Nasıl açıklayabilirdim zaten? Kaçmakta olduğum şey boğazıma asılıydı, onu mu anlatacaktım? İnandığım sevgimin hiçbir şeyi iyi etmemiş olmasını mı anlatacaktım? Bir cümleye vurulup üç yıl boyunca bir adamın kapısında yara bere yattığımı mı anlatacaktım? Beklediğim o kapının eşiğinden el ele, başkasıyla çıktığını mı anlatacaktım?

Bu hastalığın tek şifası susmaktı. Ben de susacaktım.

🔸

Günler günleri kovalayıp zamanı yaprak yaprak tüketirken vakit, akşam üzeriydi. İkindide biraz yağmur yapmış, yerini çok bulutlu bir havaya bırakmıştı. Serin bir meltemin gelip saçlarımı, yüzümü, açıkta kalan bacaklarımı okşamasıyla yürümeye devam ettim. Üstümde siyah kumaş şort, göbeğimi hafifçe açıkta bırakan beyaz tişört vardı. Siyah deri ceketimi giyerek saçlarımı gelişigüzel salmıştım. Önceden mutlaka maşa ya da düzleştirci yapar, sabit kalması için tonla sprey sıkardım ama artık içimden gelmiyordu. Hem böyle yıkadıktan sonra hiçbir işlem yapmasam da dalgalar halinde belime doğru dökülüyordu.

Okuldan çıkmıştım, daha doğrusu kütüphaneden. Finallerim yaklaştığı için gece gündüz oturup ders çalışmam, not çıkarmam gerekiyordu. Çalışmak zaten biraz olsun beynimi dağıtmama ve başka şeyler düşünmeme sebep oluyordu. Bundan dolayı mutluydum, ders çalışmayı artık seviyordum.

Mahalleden kimseyle muhattap olmamak için ara sokaklara attım adımlarımı. Beyaz spor ayakkabılarım kaldırımda yankılanıyor, karanlık bir çarşaf gibi gökyüzünü örtmeye hazırlanıyordu. Eve artık ön kapıdan değil de arka bahçeden giriyordum. Üstelik abimin gitmesiyle odamı da değiştirmiş, onun evine doğru açılan pencereli odamı terk ederek ormana bakan odaya taşınmıştım. Eğer hayat bana zorluklar çıkartıyorsa, o zorlukları görmezden gelmeyi öğrenmeliydim.

Ellerimi ceketimin cebine koyarak durgun çehremi yere eğdim. Gündüzleri böylesine bilgece konuşmak çok kolaydı, asıl unutmaya çalıştığım acı geceleyin pençelerine alıyordu beni. Yaşanan her şeyin çok yeni olması ve fiziksel olarak da yüz yüze gelmemiz unutturmuyordu işte. Zamanın ilacına güveniyordum, bir de uyku haplarına...

"Dilan?" bir anlığına hayalin içinde olduğumu sandım, bu anı tekrar yaşayacağımı düşünmüyordum çünkü. Bir tarafı ormana bakan diğer tarafı da sıra sıra evlerin arka bahçelerine bakan sokakta, ardımdan gelen o tok ses... Durmadım, adımlarım hızlandı, sırtımdaki çantanın ağırlığı her an artıyor, beni geriye çekmeye çalışıyordu sanki. Hayal, dedim kendi kendime. Bu sadece bir hayal.

"Dilan!" yutkundum, öfkenin zifte benzer tortusunu parmaklarımın arasında hissediyordum. Kaçmaya çalışıyordum, ondan kaçmaya çalışıyordum beni neden anlamıyordu? Bu yolu o seçmişken şimdi neden beni yolumdan taşlığa savuruyordu?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 08, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DİP VE GÖKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin