❁ ÖZEL BÖLÜM -1 ❁

17.7K 1K 90
                                    

Not: Oy verin lütfen yani oy verirseniz ölmezsiniz!

Not2: Birinci not bir işe yaramayacak o yüzden 2. Not devrede. Eğer biri sizi oy vermemeniz için zorluyorsa söyleyin döveriz.

Hade iyi okumalar♡♡

❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁❁

Başımı eğdiğimde sanki beynim burun deliklerimden dışarı akacakmış gibi hissettiğim için ders boyunca başımı duvara ,geriye doğru, yaslayıp gözlerimi kapattım. Sonbaharın en büyük nimetini, yağmur, kaçırmamak için dışarıdaki yağmurun altında epey ıslanmış, her şeyin dozunu ayarlayamama sorunumdan dolayı hastalanmıştım. Burun deliklerim sızlıyor, gözlerim yanıyordu. Diş etlerimdeki sızı ise kendimden nefret etmeme sebepti.

Ne ara uykuya dalmıştım, ne ara zil çalmıştı, sınıf ne ara yarı yarıya boşalmıştı bilmiyordum ama Alperen'in öfkeli sesi gözlerimi açmama neden oldu.

"Yemin ederim acımam, bu çayı üstüne döküp haşlarım seni!" Kimi tehdit ettiğini göremesem de kapının önünde durmuş birinin içeri girmesine engel olmaya çalıştığını anlayabiliyordum.

"Kanka ne bu kıskançlık? Ne olacak sanki görevimi yerine getirmeme izin versen." Sinan'ın serzenişte bulunmasıyla Alperen derin bir nefes aldı. Çok sinirliydi ama kendine mukayet olmaya çalışıyordu. Hatta içinden 10'a kadar saydığına yemin edebilirdim.

"Sinan bak s*ktir git kendini dövdürtme. Mine ıhlamur sevmez zaten. Git onu Sanem'e falan içir." Alperen tekrar dişleri arasından konuştuğunda öfkesi hiç dinecek gibi durmuyordu. Ta ki bakışlarını kapıdan çekip bana çevirene kadar. Uyanmış olduğumu görünce bedeninin tamamını yasladığı kapıdan çekildi. Bir adım atıp bana doğru geldiğinde Sinan da içeriye savrulmuş oldu. Kapı içeriye doğru açıldığı için büyük bir tehlike atlatmıştı Sinan. Her an yeri boylayabilirdi. Sinan'ın şaşırmış haline gülerken Alperen yanıma oturdu.

"Güzelim, hâlâ çok kötü müsün?" Elindeki karton bardağı sıranın üstüne koyup eliyle ateşimi ölçtü.

"Ateşin yok." deyip yanağımdan öptüğünde hemen geri çekildim.

"Alperen öpmesene, hastalanacaksın." dediğimde gözlerimin içine bakarak gülümsedi.

"İllaki bir hastalık gelecekse senden gelsin güzelim." Sözleri yine her zaman olduğu gibi ayaklarımı yerden keserken aramızda geçen manidar bakışları bölen şey Sinan'ın elindeki bardağı küfreder gibi sıranın üstüne koymasıydı.

"Minnoş, nasılsın iyileştin mi?" Bir önümüzde duran sıraya ters oturup 'Minnoş' kelimesini bayağı bir uzatarak konuşmuştu.

Bana bakıp gülümserken bakışlarını Alperen'e çevirip göz devirdi. O kadar garip bir tatlılıkta duruyordu ki yanaklarını tutup çekmek istiyordum. Sinan en yakın arkadaşlarımdan biri olmuştu. Bana yaptığı iyiliklerin tek sebebi Sanem'le aralarını düzeltmem miydi bilmiyordum ama onun da bana bir arkadaş olarak çok fazla değer verdiğini görebiliyordum.

"İkinize de çok teşekkür ederim. Zahmet etmişsiniz." Deyip önümde duran karton bardaklara baktım. Alperen bana en sevdiğim bitki çaylarından biri olan kayısılı bitki çayı almıştı. Sinan ise en sevmediğim şeyi, ıhlamur, almıştı. İkisini de içecektim ama tabiki tercihim kayısılı bitki çayından yanaydı.

"Hadi iç de iyileş. Bu ıhlamur çayı var ya, ölüyü bile diriltir." deyip bardağı biraz daha bana yaklaştırdığında Alperen sabır dilercesine bir nefes alıp vererek bardağı benden uzaklaştırdı.

"Sinan, Mine sevmez diyorum anlamıyor musun?" dedi dişlerinin arasından.

" Ya sana ne Alperen! Bırak içsin. Hastalanınca ilaçları da keyiften içmiyoruz herhalde, bunu içsin kendine gelir."

Alperen tam öfkeyle tekrar konuşacakken elimle kolunu tutup onu daha konuşamadan susturdum.

"Kavga etmeyin ikisini de içeceğim." dedim ve elime ıhlamur çayını aldım. İlk önce onu içmeliydim ki kayısılı bitki çayını keyif çatarak içebileydim.

İki koca bebek bu sefer de önce benim getirdiğim çayı içeceksin diye kavgaya tutuşmuşlardı. Evde annem okulda bunlar... İlgiyi sevmeyen biri olsaydım çoktan intihar etmiş olurdum.

Hangisinin aldığı çayı önce içsem diye düşünürken her zamanki kıvrak zekam yine işin içine girmişti. Alperen çayı getirirken eli yanmasın diye iki karton bardağı iç içe koymuş, çayı öyle almıştı. Alttaki bardağı dikkatle çıkarıp iki çayı da içine eşit olarak döktüm, demek istesem de kayısılı çaydan daha fazla koymuştum. En azından ıhlamurun tadını bir nebze olsun bastırabilirdi.

Önümde duran iğrenç karşımı tek seferde kafama diktiğimde hiçbir şey hissetmemiştim. Koku alamadığım için tad da alamamıştım. Ben çay karşımını içerken iki koca bebek de mutlu görünüyordu. İnsan bazen ayrım yapmadan da herkesi mutlu edebiliyordu. İyileştikten sonra da muhtemelen 'benim çayım sayesinde iyileşti' diye kavgaya tutuşacaklardı. İkisiyle baş etmem çok zordu.

Zil çalıp da ikisi kalkıp gittiklerinde mutlulukla gülümsedim ve düşünmeye başladım. Güzel arkadaşlıklara ve harika bir sevgiliye sahip olduğumu...

Helloooo, napıyorsunuz?

Yazarken eğlendiğim bir bölüm oldu.

Bilmiyorum fark ettiniz mi ama karakter gelişimi de yaşattım. Mine kendine hiç güvenmezken kıvrak zekam diyerek artık kendine güveni olduğunu belli etti. Sinan'ın kötülüğü artık yok. Her insan kadar iyi her insan kadar kötü.

Alperen'de ise hiçbir değişim olmadı çünkü buna başladığım günden beri Alperen'i hep böyle hayal etmiştim.

Neyse neyse daha fazla karakterlerimin dedikodusunu yapmayacağım.

Umarım beğenmişsinizdir.

LÜTFEN YORUMLARDA 2. BİR ÖZEL BÖLÜM İSTEYİP İSTEMEDİĞİNİZİ BELİRTİN. Ona göre bölüm yazmaya başlarım.

Oy ve yorumlarınızı da bekliyorum.

Kendinize iyi bakın.

gulguler0

Misri...

Bücür// Texting ✓Where stories live. Discover now