17. Bölüm | Daha Ne Kadar Beklemek Zorundayım Seni?

Start from the beginning
                                    

"İkiye iki o zaman ne yapacağız bu kuralı?" dedim. Nolur kabul edilsin Allah'ım, vallahi sokaktaki çocuklara pasta yapacağım nolur!

"Öneriyi sen sundun Deniz, üç kişi oyladı yani ya cevapla ya iç!" dedi Yekta.

Deniz kötü kötü Yekta'ya bakıp, bakışlarını ondan çekmeden sarı tekilayı da içti. Beş soru geride kalmıştı ve Burcu'ya şişeyi çevirmek nasip olmamıştı henüz. Deniz hafiften keyfin çakırlıklarına ilerlemişti bile bundan sonraki amaç Burcu'ya şişe denk getirmemekti. Çaktırmadan sehpayı kaydırmayı denedim ama nasıl yüklendilerse kollarıyla milim kıpırdamadı yerinden mübarek! Ve Burcu yine şişeyi çevirdi ve yine Deniz'de durdu. Burcu'nun sorularıyla birlikte Deniz toplam on bardak içmişti ve önünü görebildiğine şükrediyordum. Bu adam benim yanımda iki kokteyl dört tekilayla sarhoş olmuştu sonuçta! Şişe bir kez daha Burcu'da durdu ve ben artık nasıl beni yerin dibine sokacağını merak dahi etmiyordum. Daha fazlasını yapamazdı sonuçta.

"Deniz Abi, Grinin Elli Tonu'nu bilirsin, hiç ablamla öyle şeyler yapmak aklından geçti mi?"

Burcu! Ah Burcu! Sen Gri'yi nereden biliyorsun Burcu!

"Burcu dur artık!" dedim yalvarırcasına bir sesle.

"Durmak benim sözlüğümde yazmıyor abla!" diye kıkırdadı olduğu yerde kıpırdanıp.

"Ben sana yeni sözlük alırım ablacım, hadi miniğim, hadi bir tanem dur artık!"

"Kinder Sürpriz dediğin böyle olur ablacım! Neyse saat de geç olmuş! Kinder Sürpriz'in sana hediyesi sarhoş bir adet sevgili! Hadi yine iyisin acıyorum ve duruyorum!" dedi ve yerinden kalkıp Victoria'nın meleklerini ben çıkardım cebimden havasında ona ayırdığımız kullanılmayan odaya doğru yol aldı.

"Bunun sabahı var pis miskin! Sabah herkes gidince sen ve ben kalacağız o zaman kimin kime acıdığını göstereceğim ben sana!" diye bağırdım arkasından.

"Elif, fenalara getirdi kız sizi yalnız!" diye kıkırdadı Ayşegül.

"Ayşe kocanı al ve odana götür, yoksa iki canlı dinlemem vallahi dalarım sana şu boş şişeyle!" diye tısladım.

"Susuyorum!" diye yeniden kıkırdadı Ayşegül ve Yekta'nın elinden tutup kaldırıp terk-i diyar eyledi. Derin bir iç çektim. İşkence bitmişti nihayet! Sabahı beş yüz gözle bekliyordum ki o sırada Deniz'in başı omzuma düştü. Ay sanki filmlerden bir sahnede gibiydik yeniden! Esas kız ve oğlan yan yanadır. Ya çok uykusu vardır birinin ya sarhoştur ve hop diye diğerinin omzuna düşer birinin başı. Her zaman merak etmişimdir onu. Acaba o kafa doğru yönü nasıl buluyordu? Benim başım uyukladığımda asla kimsenin omzuna düşmemişti bugüne kadar. Ne bileyim normal bir insanın başı ileri geri sallanmaz mıydı? Hadi yana sallanmasını da anlardım da o omzu nasıl bulduğunu asla anlamazdım ama şu an bulmuştu nasıl bulduysa, sevdiceğim omzumda uyuyordu. Ay hayatım film olmuştu! Ya da en romantik komedisinden bir dizi! İnşallah Türk dizisi olmamıştır diye geçirdim içimden. Eğer bizim milletten çıkma bir diziydiyse bu Deniz'in beyninde tümör olurdu ve benim omzumun tarafına ağırlık yapardı, ondan düşerdi başı. Sonra Deniz defalarca bayılması üzerine doktora giderdi ve doktor üç aylık ömrü kaldığını öğrenirdi. Tabi sevdiceğim de beni acıların kadını Bergen yapmak istemediğinden en az onun kadar acımasızca terk ederdi beni ve mucizevi bir şekilde kurtulurdu. O zamana kadar ben Deniz'in olmayan abisiyle yasak bir ilişki yaşayıp hamile kalırdım ve evlenirdim. Deniz geldiğinde ölmediği için bin pişman olurdu ve seçmece çiftmişizcesine tüm kötü olaylar gelir bizi bulurdu. Kulağımı çekip masaya vurdum üç kez. Benim de kafam hafiften gitmişti. Gidip çocuğu hasta etmiştim ve olmayan abisiyle fırında mercimek yapıp dibinin yanığını afiyetle yemiştim. En iyisi Kore dizisi olmamızdı, en azından mutlu sonumuz olurdu. Aklımdaki saçma düşüncelere gülüp Deniz'e baktım. Yarı kapalı gözlerle bana bakıyordu.

Son ÖpücükWhere stories live. Discover now