11. Bölüm | Hiç Gitme Desem Hep Benimle Kalır Mısın?

371 28 2
  • Dedicated to Özlem TAŞ
                                    

      Birden göz kapaklarım kendiliğinden kapandı ama Deniz hala dibimdeydi. Birkaç saniye içinde burnuma bir şeyin değdiğini fark ettim. Dudakları değildi, parmağı değildi çünkü dudaklarıma çarpan nefesi hala aynı yerdeydi. Sanırım o şey burnuydu. Öpecekti beni, bu kez yanılmıyordum. Fakat bir saniye içinde önce burnu kayboldu, sonra nefesi, ardından emniyet kemerinin sesini duydum. Deniz sürücü yerine geçip kendi kemerini de takmıştı ve yola çıkmıştı. Yüzüne bakmaya utanıyordum. Resmen öp beni demiştim adama sessiz sessiz! Başımı cama yaslayıp yolu izlemeye başladım. Arada Deniz’in yansımasına bakıyordum, bazen bana bakarken yakalıyordum. Az evvel olanlar neydi? Ne anlamam gerekiyordu bunlardan? Benden hoşlanmış mıydı yoksa sadece öpmek mi istemişti? O kadar yaklaştıktan sonra neden öpmemişti? Onun sıcaklığını hissettikten sonra onu unutmamın imkansız olduğunu hiç mi tahmin edememişti?

      Bir hafta boyunca Deniz’le birlikte Burcu’yu gezdirmiş ve haftanın sonunda eve yollamıştık. Bir arada olduğumuz her zaman aramızda anlaşılmaz bir hava esiyordu. İkimiz de birbirimizden kaçmaya çalışıyorduk sanki. Gözlerimiz birbirine değince ateşe dokunmuşuz gibi kaçırıyorduk. Burcu’nun uçağı kalktıktan sonra Deniz’le birlikte arabaya bindik ve sessizce yola koyulduk. Her şey değişmişti sanki. Artık radyo açıp şarkılara eşlik etmiyorduk, eskisi kadar gülemiyorduk. Ben hala aynı bendim ama Deniz sanırım ona karşı olan duygularımı anlayıp araya mesafe koymuştu. İşte bunun olmaması için ondan kaçmıştım ama nafile çabalarım bir işe yaramamıştı. Tek kelime etmeden yola devam ettik ve kısa süre sonra evimin önündeydik.

      “Teşekkür ederim getirdiğin için,” dedim.

      “Rica ederim,” dedi Deniz ve tam kapıyı açacakken birden kilitledi.

      “Benimle bir yere gelmen gerekiyor Umay,” dedi ve cevap bile beklemeden arabayı çalıştırdı.

      “Nereye gidiyoruz?” diye sordum.

      “Okula,” dedi sadece.

      Tatil zamanı okulda ne işimiz vardı? Birden nasıl çıkmıştı bu fikir ortaya? Bu araba daha yavaş gidemez miydi?

      Deniz’in sürati sayesinde yarım saatlik yolu on beş dakikada almıştık ve okulun içindeydik. Deniz arabayı park edip dışarı çıktı. Hemen ardından bende çıktım ve arabayı kilitleyip önden ilerlemeye başladı.

      “Neden geldik buraya Deniz?” diye sordum yetişince.

      “Birden sahnede şiir okumak istedim, dinleyicim olmazsa okumamın ne anlamı kalır ki?” diye gülümsedi. Sırf şiir okumak için mi beni buraya getirmişti? Ben ne kadar tuhaf bir adama aşık olmuştum böyle!

      "Neden?" dedim tekrardan.

      "Senden isteyeceğim şeyi duymak istemez misin?" dedi sadece. Merakla yüzüne baktım. Okulda ne isteyebilirdi ki benden? Tutup da Olbia'yı isteyecek hali yoktu ya!

      Kısa süre içinde Deniz’i ilk gördüğüm salondaydık. Deniz görevliden rica edip kapıyı açtırmıştı ve ışıkları yaktığı gibi sahneye fırlamıştı. Bende ortalarda bir koltuğa oturup onu beklemeye başladım.

      “Merhaba! ‘Beni Koyup Gitme’ adlı şiir dinletime hepiniz hoş geldiniz!” dedi birden Deniz. “İlk şiirimizle başlıyorum.”

      Sahnede yürüyerek okudu Attila İLHAN’dan Ağustos çıkmazını. Ardından Özdemir ASAF’ın en sevdiğim şiirlerinden birine geçti.

      “Tıka basa sevmişim seni. / Ağzımı her açtığımda; / Dudaklarımdan kelime kelime dökülüyorsun! / Eksilmenden korkuyorum… / Ne mi yapıyorum? / Konuşmuyorum, yazıyorum…”

      Yarım saat boyunca birbirinden mükemmel şiirler okunurken kapanış şiirinin anonsunu verdi.

      “Uzun zamandır beklediğim biri vardı. Nihayet geldi. Son şiirimi onun için okuyacağım. Hepinize beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”

      Boğazını temizledikten sonra okumaya başladı Attila İLHAN’ın dizelerini.

      “Aydınlık neyin oluyor senin? / Gökyüzü akraban falan mı? / Beni bulur bulmaz gözlerin, / Şimşekler çakıyorum yalan mı? / Yüzünde yalazını gezdirdiğin, / Saçlarından tutuşmuş orman mı? / Akla ziyan bir şey elektriğin! / Ay ışığı mavisi dudaklarından mı? / O ışık zenginliği mi giyindiğin? / Uzay tozları mı yıldızlardan mı? / Elime dokunduğu an elin, / Güneşler açıyorum sahi ondan mı? / Aydınlık neyin oluyor senin?”

      Şiiri bitirince gözlerini gözlerimden çekti ve sahneden inip yanıma geldi. Uzun zamandır kimi bekliyordu ki? Herhangi bir şey gelmemişti aklıma.

      “Gel hadi, çıkalım,” dedi bileğimi tutup. Peşinden dışarı çıktım. Arabanın olduğu yerin aksine yürümeye başladı. Bileğimi kendime doğru çektim.

      “Deniz arabayı o tarafa bırakmadın!” dedim.

      “Biliyorum, bir yere daha gideceğiz seninle,” dedi. Bileğimi bırakmadan biraz daha ilerledi ve en sonunda yolun ortasında durup bana döndü.

      “Biliyor musun Umay, aradığım kadını buldum!” dedi Deniz gülümseyip.

      Buruk bir merak saplanmıştı kalbime. Nihayet ‘Bayan Üç Saniye’ gelmişti. Kimdi acaba? Tanıyor muydum? Nasıl biriydi? Çok mu güzeldi yoksa sadece bakışlarıyla mı çalmıştı Deniz’in kalbini? Her zamanki gibi dudaklarım kalbime itaat etmedi fakat bu kez tek bir kelime bile etmediler, sadece gözlerim soruyordu soruları. Yüksek ihtimalle benden isteyeceği şey de Üç Saniye konusunda ona yardım etmemdi.

       “Dört ay evvel sevdiğim şairlerden biri geldi okulumuza. Onun ricası üzerine sahneye çıkıp bir şiir okudum ve dinleti bitimi az evvel yürüdüğümüz yoldan yürüdüm. Tam buradayken birinin bana seslendiğini duydum. Normalde dönüp arkama bakmazdım ama Deniz diye seslenmemişti, Kamer diye bağırmıştı adeta. Kısa boylu, kumral, meraklı, küçük bir kız çocuğu geldi yanıma ve benimle kahve içmek istediğini söyledi. Sert bir şekilde onu reddettikten sonra bütün inadıyla birlikte tekrar, tekrar ve tekrar geldi. Beni ikna edene kadar durmadı.”

      Bileğimi tekrar kavrayıp ilk oturduğumuz kafeye kadar hızla ilerledi. O zaman oturduğumuz masaya oturup garsona en hızlısından iki americano getirmesini söyledi. Beş dakika içinde kahveler önümüzdeydi. Kendisininkinden bir yudum aldı.

      “Onunla bu masada oturup bu kahveden içtim. Nasıl bir aşk yaşadığımı sordu bana. Gelmemiş bir kadına aşık olduğumu söyledim. Geldiğini nasıl anlayacaksın dediğinde ona üç saniyenin yeteceğini söyledim ama geldiğini fark etmem aylar sürdü. Her gün onu görmek için uykumdan dakikalar çaldığımda, gülüşünü gördüğümde içimin ısındığında, varlığıyla beni her geçen gün daha da büyülediğinde fark etmem gerekiyordu geldiğini, beni bulduğunu… Özür dilerim Umay, çok özür dilerim sen yanımdayken yokluğuna şiirler yazdığım için…”

      Şiirlerini okurken yarattığı depremin artçıları sözleriyle birlikte devam ediyordu kalbimde. Elinin elime değmesiyle en büyük deprem yeniden başladı ve ben hiç bitmemesi için dua ederken buldum kendimi.

      “Hiç gitme desem, hep benimle kalır mısın?”

      Dudaklarıma mühür vurulmuştu sanki. Hayal bile edemeyeceğim bir anı yaşıyordum şu an ve gözlerimde biriken yaşlar ona olan aşkımın en büyük kanıtıydı. Bir şey söylemeye çalışsam sesim ya titreyecekti ya da ona aşık olduğumu haykıran kalbimin sesi duyulacaktı. Yapabildiğim tek şey elimin üzerinde duran elini kavrayıp başımı sallamak oldu…

Son ÖpücükWhere stories live. Discover now